English    Türkçe    فارسی   

1
132-141

  • قال أطعمنی فإنی جائع ** و اعتجل فالوقت سیف قاطع‌‌
  • (Can) dedi ki: “Beni doyur, çünkü ben açım. Çabuk ol çünkü vakit keskin bir kılıçtır.
  • صوفی ابن الوقت باشد ای رفیق ** نیست فردا گفتن از شرط طریق‌‌
  • Ey yoldaş, ey arkadaş! Sûfî, vakit oğludur (bulunduğu vaktin iktizasına göre iş görür). “Yarın” demek yol şartlarından değildir.
  • تو مگر خود مرد صوفی نیستی ** هست را از نسیه خیزد نیستی‌‌
  • Sen yoksa sûfî bir er değil misin? Vara, veresiyeden yokluk gelir”.
  • گفتمش پوشیده خوشتر سر یار ** خود تو در ضمن حکایت گوش دار 135
  • Ona dedim ki: “Sevgilinin sırlarını gizli kapaklı geçmek daha hoştur. Sen, artık hikâyelere kulak ver, işi onlardan anla!
  • خوشتر آن باشد که سر دلبران ** گفته آید در حدیث دیگران‌‌
  • Dilbere ait sırların, başkalarına ait sözler içinde söylenmesi daha hoştur.”
  • گفت مکشوف و برهنه گوی این ** آشکارا به که پنهان ذکر دین‌‌
  • O, “Bunu apaçık söyle ki dini açık olarak anmak… Gizli anmaktan iyidir.
  • پرده بردار و برهنه گو که من ** می‌‌نخسبم با صنم با پیرهن‌‌
  • Perdeyi kaldır ve açıkça söyle ki ben, güzelle gömlekli olarak yatmam” dedi.
  • گفتم ار عریان شود او در عیان ** نی تو مانی نی کنارت نی میان‌‌
  • Dedim ki: “O apaçık soyunur, çırılçıplak bir hale gelirse ne sen kalırsın, ne kucağın kalır, ne belin!
  • آرزو می‌‌خواه لیک اندازه خواه ** بر نتابد کوه را یک برگ کاه‌‌ 140
  • İste ama derecesine göre iste; bir otun, bir dağı çekmeye kudreti yoktur.
  • آفتابی کز وی این عالم فروخت ** اندکی گر پیش آید جمله سوخت‌‌
  • Bu âlemi aydınlatan güneş, bir parçacık yaklaştı mı, her şey yandı gitti!