-
فتنه و آشوب و خونریزی مجوی ** بیش از این از شمس تبریزی مگوی
- Fitneyi, kargaşalığı ve kan dökücülüğü araştırma, Şems-i Tebrizî’den bundan fazla bahsetme.
-
این ندارد آخر از آغاز گوی ** رو تمام این حکایت باز گوی
- Bunun sonu yoktur; sen yine hikâyeye başla, onu tamamlamana bak.
-
خلوت طلبیدن آن ولی از پادشاه جهت دریافتن رنج کنیزک
- O velinin, halayığın hastalığını anlamak için padişahtan halayıkla halvet olmayı dilemesi
-
گفت ای شه خلوتی کن خانه را ** دور کن هم خویش و هم بیگانه را
- (Hekim) dedi ki: “Ey padişah, evi halvet et, yakını da uzaklaştır.
-
کس ندارد گوش در دهلیزها ** تا بپرسم زین کنیزک چیزها 145
- Köşeden, bucaktan kimse kulak vermesin de ben bu cariyecikten bir şeyler sorayım.”
-
خانه خالی ماند و یک دیار نی ** جز طبیب و جز همان بیمار نی
- Oda boşaldı, Hekim ile hastadan başka kimsecikler kalmadı.
-
نرم نرمک گفت شهر تو کجاست ** که علاج اهل هر شهری جداست
- Hekim tatlılıkla, yumuşak yumuşak dedi ki: “Memleketin neresi? Çünkü her memleket halkının ilâcı başka başkadır.
-
و اندر آن شهر از قرابت کیستت ** خویشی و پیوستگی با چیستت
- O memlekette akrabandan kimler var? Kime yakınsınız; neye bağlısın?
-
دست بر نبضش نهاد و یک به یک ** باز میپرسید از جور فلک
- Elini kızın nabzına koyup birer birer felekten çektiği cevir ve meşakkati soruyordu.
-
چون کسی را خار در پایش جهد ** پای خود را بر سر زانو نهد 150
- Bir adamın ayağına diken batınca ayağını dizi üstüne kor.
-
وز سر سوزن همیجوید سرش ** ور نیابد میکند با لب ترش
- İğne ucu ile diken başını arar durur, bulamazsa orasını dudağı ile ıslatır.