-
هست بسیار اهل حال از صوفیان ** نادر است اهل مقام اندر میان
- Sûfîler içinde hâl ehli çoktur, fakat aralarında makam sahibi nadirdir.
-
از منازلهای جانش یاد داد ** وز سفرهای روانش یاد داد
- Ömer, elçiye can menzillerini söyledi, ruh seferlerini anlattı.
-
وز زمانی کز زمان خالی بده ست ** وز مقام قدس که اجلالی بده ست 1440
- Zamandan dışarı olan, zamana sığmayan bir zamandan, azamete mensup kutsiyet makamından,
-
وز هوایی کاندر او سیمرغ روح ** پیش از این دیده ست پرواز و فتوح
- Ruh simurgunun, bu âleme gelmeden önceki geniş uçuşlarından bahsetti.
-
هر یکی پروازش از آفاق بیش ** وز امید و نهمت مشتاق بیش
- Ruhun, o âlemde bir uçuşu, ufukları aşıyordu; iştiyak çekenlerin ümitlerinden de ileri gidiyordu, hırslarından da!
-
چون عمر اغیار رو را یار یافت ** جان او را طالب اسرار یافت
- Ömer, o yabancı çehreli zatı tam dost buldu, canının Tanrı sırlarını dilediğini anladı.
-
شیخ کامل بود و طالب مشتهی ** مرد چابک بود و مرکب درگهی
- Şeyh, kâmildi, talibin de tam bir isteği vardı. Yolcu çevikti, at da kapıdaydı.
-
دید آن مرشد که او ارشاد داشت ** تخم پاک اندر زمین پاک کاشت 1445
- O mürşid, onun irşad edilmeye kabiliyeti olduğunu gördü; tertemiz tohumu, temiz yere ekti.
-
سؤال کردن رسول روم از عمر
- Rum Kayseri elçisinin Emîrülmü’minin Ömer’den suali
-
مرد گفتش کای امیر المؤمنین ** جان ز بالا چون در آمد در زمین
- Elçi “ya Emirülmü’minin! Can yücelerden yere nasıl indi?
-
مرغ بیاندازه چون شد در قفص ** گفت حق بر جان فسون خواند و قصص
- Hiçbir şeyle mukayyet olmayan can kuşu nasıl kafese girdi?” diye sordu. Ömer dedi ki: “Hak, ona afsunlar okudu, hikâyeler söyledi.