-
گفت آدم که ظلمنا نفسنا ** او ز فعل حق نبد غافل چو ما
- Âdem ise “Zalemna enfüsena” dedi; bizim gibi Hakk’ın fiilinden gafil değildi;
-
در گنه او از ادب پنهانش کرد ** ز آن گنه بر خود زدن او بر بخورد 1490
- Günah ettiği halde edebe riayet ederek Tanrı’ya isnat etmedi. Tanrı’nın halk ettiğini gizledi. O suçu kendine atfettiğinden ihsana nail oldu.
-
بعد توبه گفتش ای آدم نه من ** آفریدم در تو آن جرم و محن
- Âdem, tövbe ettikten sonra Tanrı, “Ey Âdem! O suçu, o mihnetleri, sen de ben yaratmadım mı?”
-
نه که تقدیر و قضای من بد آن ** چون به وقت عذر کردی آن نهان
- O benim takdirim, benim kazam değil miydi; özür getirirken niye onu gizledin?” dedi.
-
گفت ترسیدم ادب نگذاشتم ** گفت هم من پاس آنت داشتم
- Âdem “Korktum, edebi terk etmedim” deyince Tanrı, “İşte ben de onun için seni kayırdım” dedi.
-
هر که آرد حرمت او حرمت برد ** هر که آرد قند لوزینه خورد
- Hürmet eden, hürmet görür. Şeker getiren badem şekerlemesi yer.
-
طیبات از بهر که للطیبین ** یار را خوش کن برنجان و ببین 1495
- Temiz şeyler, temizler içindir; sevgiliyi hoş tut hoşluk gör; incit, incin!
-
یک مثال ای دل پی فرقی بیار ** تا بدانی جبر را از اختیار
- Ey gönül! Cebirle ihtiyarı birbirinden ayırt etmek için bir misal getir ki ikisini de anlayasın:
-
دست کان لرزان بود از ارتعاش ** و آن که دستی را تو لرزانی ز جاش
- Titreme illetinden dolayı titreyen bir el, bir de senin titrettiğin el...
-
هر دو جنبش آفریدهی حق شناس ** لیک نتوان کرد این با آن قیاس
- Her iki hareketi de bil ki Tanrı yaratmıştır; fakat bu hareketi onunla mukayeseye imkân yoktur.