-
ور بگرییم ابر پر زرق ویایم ** ور بخندیم آن زمان برق ویایم
- Ağlarsak rızıklarla dolu bulutuyuz; gülersek şimşek!
-
ور به خشم و جنگ عکس قهر اوست ** ور به صلح و عذر عکس مهر اوست
- Kızar, savaşırsak bu, kahrının aksidir, barışır, özür serdedersek muhabbetinin aksidir.
-
ما کهایم اندر جهان پیچ پیچ ** چون الف او خود چه دارد هیچ هیچ
- Bu dolaşık ve karmakarışık âlemde biz kimiz? Elif gibiyiz. Elifinse esasen, hiç ama hiçbir şeyi yoktur!
-
سؤال کردن رسول روم از عمر از سبب ابتلای ارواح با این آب و گل اجساد
- Elçinin Ömer’den - Tanrı ondan razı olsun - , ruhların bu balçığa müptelâ olmalarının sebebini sorması
-
گفت یا عمر چه حکمت بود و سر ** حبس آن صافی در این جای کدر 1515
- Ömer’e “O duru suyun bulanık yerde hapsedilmesinin hikmeti ne, bunda ne sır var?
-
آب صافی در گلی پنهان شده ** جان صافی بستهی ابدان شده
- Duru su, toprakta gizlenmiş; saf can cisimlerde mukayyet olmuş, sebebi nedir?” dedi.
-
گفت تو بحثی شگرفی میکنی ** معنیی را بند حرفی میکنی
- Ömer dedi ki: “Sen derin bir bahse dalıyorsun. Meselâ manayı harflerle takyit eder(bir söz söylersin).
-
حبس کردی معنی آزاد را ** بند حرفی کرده ای تو یاد را
- Serbest olan manayı hapsettin, nefesi bir kelime ile takyit eyledin.
-
از برای فایده این کردهای ** تو که خود از فایده در پردهای
- Sen faydadan mahcup iken; ruhun bedene gelmesindeki faydayı bilmezken; bunu, bir fayda elde etmek için yaparsın da.
-
آن که از وی فایده زاییده شد ** چون نبیند آن چه ما را دیده شد 1520
- Fayda, kendisinde zuhur eden Tanrı, bizim gördüğümüzü nasıl görmez?
-
صد هزاران فایده ست و هر یکی ** صد هزاران پیش آن یک اندکی
- Mananın kelimelerle söylenmesinde yüz binlerce fayda var. Bu faydaların her biri, canın cesede girmesindeki faydaya nispetle pek değersiz.