-
از برای فایده این کردهای ** تو که خود از فایده در پردهای
- Sen faydadan mahcup iken; ruhun bedene gelmesindeki faydayı bilmezken; bunu, bir fayda elde etmek için yaparsın da.
-
آن که از وی فایده زاییده شد ** چون نبیند آن چه ما را دیده شد 1520
- Fayda, kendisinde zuhur eden Tanrı, bizim gördüğümüzü nasıl görmez?
-
صد هزاران فایده ست و هر یکی ** صد هزاران پیش آن یک اندکی
- Mananın kelimelerle söylenmesinde yüz binlerce fayda var. Bu faydaların her biri, canın cesede girmesindeki faydaya nispetle pek değersiz.
-
آن دم نطقت که جزو جزوهاست ** فایده شد کل کل خالی چراست
- Cüzilerin cüz’ü olan senin bu nefesin, bu söz söylemen, küllî bir fayda temin ederse ruhun bedene girmesiyle meydana gelen küll, neden faydasız olsun?
-
تو که جزوی کار تو با فایده ست ** پس چرا در طعن کل آری تو دست
- Sen bir cüz iken fayda görüyorsun. O halde neden kınama elini külle uzatıyor, onu neden kınıyorsun?
-
گفت را گر فایده نبود مگو ** ور بود هل اعتراض و شکر جو
- Sözün faydası yoksa söyleme, varsa itirazı bırakıp şükretmeye çalış!
-
شکر یزدان طوق هر گردن بود ** نه جدال و رو ترش کردن بود 1525
- Tanrı’ya şükretmek herkesin boynunun borcudur. Kavga etmek, suratını ekşitmek, şükür değildir.
-
گر ترش رو بودن آمد شکر و بس ** پس چو سرکه شکر گویی نیست کس
- Şükretmek surat ekşitmeden ibaretse sirke gibi şükreden hiç kimse yok!
-
سرکه را گر راه باید در جگر ** گو بشو سرکنگبین او از شکر
- Sirke, ciğere gitmek için yol arıyorsa ona “şekerle karış da sirkengübin ol” de!
-
معنی اندر شعر جز با خبط نیست ** چون قلاسنگ است اندر ضبط نیست
- Manayı şiire sıkıştırmaya çalışmak, hapsolmakla müsavi, ondan gayrı bir şey değil. Şiirde mana, sapan gibi… istenen yere gitmesine imkan yok.
-
در معنی آن که من أراد أن یجلس مع الله فلیجلس مع أهل التصوف
- “ Tanrı ile oturmak dileyen tasavvuf ehliyle otursun “ sözünün manası