-
من دلش جسته به صد ناز و دلال ** او بهانه کرده با من از ملال
- Yüzlerce nâz ü işveyle gönlünü almak istedim; sevgili bana istiğna yüzünü gösterdi, bahaneler etti.
-
گفتم آخر غرق تست این عقل و جان ** گفت رو رو بر من این افسون مخوان
- “Bu akıl, bu can, senin aşkına gark olmuş değil mi ki?” dedim, dedi ki: “Git, git; bana bu efsunu okuma!
-
من ندانم آن چه اندیشیدهای ** ای دو دیده دوست را چون دیدهای
- Ben, senin ne düşündüğünü bilmez miyim? Ey iki gören! Sen, sevgiliyi nasıl gördün; buna imkân mı var?
-
ای گران جان خوار دیده ستی و را ** ز آن که بس ارزان خریده ستی و را 1755
- Ey ağırcanlı! Sen onu hor gördün; çünkü çok ucuz aldın!
-
هر که او ارزان خرد ارزان دهد ** گوهری طفلی به قرصی نان دهد
- Ucuz alan ucuz verir. Çocuk bir inciyi bir somuna değişir.
-
غرق عشقیام که غرق است اندر این ** عشقهای اولین و آخرین
- Ben öyle bir aşka gark olmuşum ki evvel gelenlerin aşkları da benim bu aşkıma batmış, yok olmuştur, sonra gelenlerin aşkları da!
-
مجملش گفتم نکردم ز آن بیان ** ور نه هم افهام سوزد هم زبان
- Ben, o aşkı kısaca söyledim, tamamıyla anlatmadım. Anlatacak olsam hem dudaklar yanar hem dil!
-
من چو لب گویم لب دریا بود ** من چو لا گویم مراد الا بود
- Lep (dudak) dersem maksadım leb-i derya (deniz kıyısı) dır; Lâ (hayır) dersem muradım illâ (ancak, evet) dir.
-
من ز شیرینی نشستم رو ترش ** من ز بسیاری گفتارم خمش 1760
- Tatlılıktan dolayı yüzümü ekşitmiş olarak otururum; fazla sözden dolayı sükût etmekteyim.
-
تا که شیرینی ما از دو جهان ** در حجاب رو ترش باشد نهان
- İsterim ki bu suretle tatlılığımız, yüzümüzün ekşiliğiyle iki cihandan da gizli kalsın;