English    Türkçe    فارسی   

1
1816-1825

  • گه تناقض گاه ناز و گه نیاز ** گاه سودای حقیقت گه مجاز
  • Gâh birbirini tutmaz sözler söylüyor, gâh naz ediyor, gâh niyaz eyliyor; gâh hakikat aşkını, gâh mecaz sevdasını ifade ediyordu.
  • مرد غرقه گشته جانی می‌‌کند ** دست را در هر گیاهی می‌‌زند
  • Suya batan adam fazla debelenir, eline geçen ota tutunur.
  • تا کدامش دست گیرد در خطر ** دست و پایی می‌‌زند از بیم سر
  • O tehlike zamanında elini kim tutacak diye can korkusuyla şuraya, buraya elini sallar durur, yüzmeye çalışıp çabalar.
  • دوست دارد یار این آشفتگی ** کوشش بی‌‌هوده به از خفتگی‌‌
  • Sevgili, bu divaneliği, bu perişanlığı sever. Beyhude yere çalışıp çabalamak, uyumaktan iyidir.
  • آن که او شاه است او بی‌‌کار نیست ** ناله از وی طرفه کاو بیمار نیست‌‌ 1820
  • Padişah olan; işsiz, güçsüz değildir. Hasta olmayanın feryat ve figan etmesi, şaşılacak şeydir!
  • بهر این فرمود رحمان ای پسر ** کل يوم هو فی شأن ای پسر
  • Tanrı, ey oğul, onun için “Külle yevmin hüve fi şe’n “ buyurdu.
  • اندر این ره می‌‌تراش و می‌‌خراش ** تا دم آخر دمی فارغ مباش‌‌
  • Bu yolda yolun, tırmalan, son nefese kadar bir an bile boş durma!
  • تا دم آخر دمی آخر بود ** که عنایت با تو صاحب سر بود
  • Olabilir ki son nefeste bir dem inayete erişirsin. O inayet, seni sırdaş eder.
  • هر چه می‌‌کوشند اگر مرد و زن است ** گوش و چشم شاه جان بر روزن است‌‌
  • Padişahın kulağı, gözü penceredir; erkeğin canı olsun, kadının canı olsun... bir can neye çalışırsa, onu duyar, görür!
  • برون انداختن مرد تاجر طوطی را از قفس و پریدن طوطی مرده‌‌
  • Tacirin, ölü duduyu kafesten dışarı atması ve dudunun uçması
  • بعد از آنش از قفس بیرون فگند ** طوطیک پرید تا شاخ بلند 1825
  • Tacir ondan sonra duduyu kafesten dışarı attı. Duducuk, uçup bir yüksek ağacın dalına kondu.