-
هر که داد او حسن خود را در مزاد ** صد قضای بد سوی او رو نهاد 1835
- Kim güzelliğini mezada çıkarırsa ona yüzlerce kötü kaza yüz gösterir.
-
چشمها و خشمها و رشکها ** بر سرش ریزد چو آب از مشکها
- Düşmanların kem gözleri, kin ve gayızları, hasetleri; kovalardan su boşalır gibi başına boşalır.
-
دشمنان او را ز غیرت میدرند ** دوستان هم روزگارش میبرند
- Düşmanlar kıskançlıklarından onu parça parça ederler; dostlar da ömrünü heva ve hevesle zayi eder, geçirirler.
-
آن که غافل بود از کشت بهار ** او چه داند قیمت این روزگار
- Bahar zamanı, ekin ekmekten gafil kişi, bu zamanın kıymetini ne bilsin!
-
در پناه لطف حق باید گریخت ** کاو هزاران لطف بر ارواح ریخت
- Tanrı lütfunun himayesine sığınman gerektir. Çünkü Tanrı, ruhlara yüzlerce lütuflar döktü.
-
تا پناهی یابی آن گه چون پناه ** آب و آتش مر ترا گردد سپاه 1840
- Tanrı’nın lütfuna sığınman gerek ki bir penah bulasın. Ama nasıl penah? Su ve ateş bile senin askerin olur.
-
نوح و موسی را نه دریا یار شد ** نه بر اعداشان به کین قهار شد
- Nûh’a ve Mûsâ’ya deniz dost olmadı mı? Düşmanlarını da kinle kahretmedi mi?
-
آتش ابراهیم را نی قلعه بود ** تا بر آورد از دل نمرود دود
- Ateş, İbrahim’e kale olup da Nemrut’un kalbinden duman çıkartmadı mı?
-
کوه یحیی را نه سوی خویش خواند ** قاصدانش را به زخم سنگ راند
- Dağ, Yahya’yı kendisine çağırarak ona kastedenleri taşlarıyla paralayıp sürmedi mi?
-
گفت ای یحیی بیا در من گریز ** تا پناهت باشم از شمشیر تیز
- Ey Yahya! Kaç, bana gel de keskin kılıçlardan seni kurtarayım, demedi mi? “ dedi” diye cevap verdi.
-
وداع کردن طوطی خواجه را و پریدن
- Dudunun tacire veda edip uçması