English    Türkçe    فارسی   

1
2088-2097

  • چون که زد بسیار و گریان سر نهاد ** چنگ بالین کرد و بر گوری فتاد
  • Bir hayli çenk çalıp ağladı ve başını yere koydu, çengi yastık yaptı bir mezara yaslandı.
  • خواب بردش مرغ جانش از حبس رست ** چنگ و چنگی را رها کرد و بجست‌‌
  • Çalgıcıyı uyku bastırdı, can kuşu kafesten kurtuldu; çalgıyı da bırakıp sıçradı.
  • گشت آزاد از تن و رنج جهان ** در جهان ساده و صحرای جان‌‌ 2090
  • Sâf bir âleme, can sahrasına vararak tenden ve cihan mihnetinden kurtuldu.
  • جان او آن جا سرایان ماجرا ** کاندر اینجا گر بماندندی مرا
  • Canı, orada macerasını şöyle terennüm etmekteydi: Beni burada bıraksalardı.
  • خوش بدی جانم در این باغ و بهار ** مست این صحرا و غیبی لاله‌‌زار
  • Canım bu bahçede, bu bahar çağında ne hoş bir hale gelir, bu ovanın bu gayb lâleliğinin sarhoşu olurdu.
  • بی‌‌پر و بی‌‌پا سفر می‌‌کردمی ** بی‌‌لب و دندان شکر می‌‌خوردمی‌‌
  • Başsız, ayaksız seferler eder, dişsiz, dudaksız şekerler yedim.
  • ذکر و فکری فارغ از رنج دماغ ** کردمی با ساکنان چرخ لاغ‌‌
  • Felek sakinleriyle zahmetsiz, mihnetsiz zikre, dimağsız fikre dalar, onlarla lâtifeler ederdim.
  • چشم بسته عالمی می‌‌دیدمی ** ورد و ریحان بی‌‌کفی می‌‌چیدمی‌‌ 2095
  • Gözleri kapalı olarak bir âlem görür; elsiz, avuçsuz güller, reyhanlar devşirirdim...
  • مرغ آبی غرق دریای عسل ** عین ایوبی شراب و مغتسل‌‌
  • Çalgıcı, bir su kuşuydu; bu âlem de bir bal denizi. Bu bal Eyyub Peygamber’in içtiği ve yıkandığı pınardı.
  • که بدو ایوب از پا تا به فرق ** پاک شد از رنجها چون نور شرق‌‌
  • Eyyub, o pınarda yıkanarak tepeden tırnağa kadar doğu nuru gibi bütün hastalıklardan arındı, pirüpak oldu.