خود چه جای ترک و تاجیک است و زنگ ** فهم کرده ست آن ندا را چوب و سنگ
Hattâ Türk, Acem ve Zenci şöyle dursun... o sesi dağlar taşlar bile işitmiştir.
هر دمی از وی همیآید أ لست ** جوهر و اعراض میگردند هست2110
Her dem Tanrı’dan “ Elestü” sesi gelir, cevherlerle arazlar da o sesten var olmaktadırlar.
گر نمیآید بلی ز یشان ولی ** آمدنشان از عدم باشد بلی
Gerçi bunlardan zâhiren “Belâ” sesi gelmezse de onların yokluktan gelmeleri, var olmaları “Belâ” demeleridir.
ز آن چه گفتم من ز فهم سنگ و چوب ** در بیانش قصهای هش دار خوب
Ağacın, taşın anlayışını söyledim ya. Hemen şimdicik bunu anlatan şu hikâyeyi dinle!
نالیدن ستون حنانه چون برای پیغامبر علیه السلام منبر ساختند که جماعت انبوه شد گفتند ما روی مبارک تو را به هنگام وعظ نمیبینیم و شنیدن رسول و صحابه آن ناله را و سؤال و جواب مصطفی صلی الله علیه و اله و سلم با ستون صریح
Cemaat çoğaldı, vâzettiğin zaman mübarek yüzünü göremiyoruz diye Peygamber Sallâllahu Aleyhi vesellem için mimber yaptıkları vakit (evvelce dayanıp vâzettiği) Hannâne direğinin inlemesi ve Peygamber’le sahabenin o iniltiyi işitmeleri, Mustafa Sallâllahu Aleyhi vesselem’in o direkle açıkça sual ve cevabı
استن حنانه از هجر رسول ** ناله میزد همچو ارباب عقول
Hannâne direği, Peygamberin ayrılığı yüzünden akıl sahipleri gibi ağlayıp inliyordu.
گفت پیغمبر چه خواهی ای ستون ** گفت جانم از فراقت گشت خون
Peygamber, “Ey direk, ne istiyorsun?” dedi. O da “Canım, ayrılığından kan kesildi.
مسندت من بودم از من تاختی ** بر سر منبر تو مسند ساختی2115
Bana dayanıyordun, şimdi beni bıraktın. Mimberin üstüne çıktın” dedi.
گفت خواهی که ترا نخلی کنند ** شرقی و غربی ز تو میوه چنند
Söyle ne istersin? Dilersen seni yemişlerle dolu bir hurma fidanı yapayım ki doğudakiler de, batıdakiler de senin hurmanı yesinler.
یا در آن عالم حقت سروی کند ** تا تر و تازه بمانی تا ابد
Yahut Tanrı, seni o âlemde bir servi yapsın da ebediyen terü taze kal” dedi.
گفت آن خواهم که دایم شد بقاش ** بشنو ای غافل کم از چوبی مباش
Hannâne “Daim ve baki olanı isterim” dedi. Ey gafil, dinle de bir ağaçtan aşağı kalma!