-
استن حنانه از هجر رسول ** ناله میزد همچو ارباب عقول
- Hannâne direği, Peygamberin ayrılığı yüzünden akıl sahipleri gibi ağlayıp inliyordu.
-
گفت پیغمبر چه خواهی ای ستون ** گفت جانم از فراقت گشت خون
- Peygamber, “Ey direk, ne istiyorsun?” dedi. O da “Canım, ayrılığından kan kesildi.
-
مسندت من بودم از من تاختی ** بر سر منبر تو مسند ساختی 2115
- Bana dayanıyordun, şimdi beni bıraktın. Mimberin üstüne çıktın” dedi.
-
گفت خواهی که ترا نخلی کنند ** شرقی و غربی ز تو میوه چنند
- Söyle ne istersin? Dilersen seni yemişlerle dolu bir hurma fidanı yapayım ki doğudakiler de, batıdakiler de senin hurmanı yesinler.
-
یا در آن عالم حقت سروی کند ** تا تر و تازه بمانی تا ابد
- Yahut Tanrı, seni o âlemde bir servi yapsın da ebediyen terü taze kal” dedi.
-
گفت آن خواهم که دایم شد بقاش ** بشنو ای غافل کم از چوبی مباش
- Hannâne “Daim ve baki olanı isterim” dedi. Ey gafil, dinle de bir ağaçtan aşağı kalma!
-
آن ستون را دفن کرد اندر زمین ** تا چو مردم حشر گردد یوم دین
- Peygamber, kıyamet günü insanlar gibi dirilmesi için o ağacı yere gömdü.
-
تا بدانی هر که را یزدان بخواند ** از همه کار جهان بیکار ماند 2120
- Bunu duy da bil ki Tanrı, kimi kendisine davet ettiyse o kimse bütün dünya işlerinden vazgeçmiştir.
-
هر که را باشد ز یزدان کار و بار ** یافت بار آن جا و بیرون شد ز کار
- Kim, Tanrı’dan tevfika mazhar olursa o âleme yol bulmuş, dünya işinden çıkmıştır.
-
آن که او را نبود از اسرار داد ** کی کند تصدیق او نالهی جماد
- Bir kimsenin Tanrı sırlarından nasibi olmazsa cemadın inlemesini nasıl tasdik eder?