English    Türkçe    فارسی   

1
214-223

  • گر چه دیوار افکند سایه‌‌ی دراز ** باز گردد سوی او آن سایه باز
  • Duvar gerçi (günün ilk kısmında yere) uzun bir gölge düşürür; fakat o gölge, gölgeyi meydana getirene avdet eder.
  • این جهان کوه است و فعل ما ندا ** سوی ما آید نداها را صدا 215
  • Bu cihan dağdır, bizim yaptıklarımız ses. Seslerin aksi yine bizim semtimize gelir” dedi.
  • این بگفت و رفت در دم زیر خاک ** آن کنیزک شد ز عشق و رنج پاک‌‌
  • Kuyumcu, bu sözleri söyledi ve hemen toprak altına gitti. O cariyecik de aşktan ve hastalıktan arındı, tertemiz oldu.
  • ز انکه عشق مردگان پاینده نیست ** ز انکه مرده سوی ما آینده نیست‌‌
  • Çünkü ölülerin aşkı ebedî değildir, çünkü ölü, tekrar bize gelmez.
  • عشق زنده در روان و در بصر ** هر دمی باشد ز غنچه تازه‌‌تر
  • Diri aşk, ruhta ve gözdedir. Her anda goncadan daha taze olur durur.
  • عشق آن زنده گزین کاو باقی است ** کز شراب جان فزایت ساقی است‌‌
  • O dirinin aşkını seç ki bakidir ve canına can katan şaraptan sana sakilik eder.
  • عشق آن بگزین که جمله انبیا ** یافتند از عشق او کار و کیا 220
  • O‘nun aşkını seç ki bütün peygamberler, onun aşkıyla kuvvet ve kudret buldular, iş güç sahibi oldular.
  • تو مگو ما را بدان شه بار نیست ** با کریمان کارها دشوار نیست‌‌
  • Sen “Bize o padişahın huzuruna varmaya izin yoktur” deme. Kerim olan kişilere, hiçbir iş güç değildir.
  • بیان آن که کشتن و زهر دادن مرد زرگر به اشارت الهی بود نه به هوای نفس و تامل فاسد
  • Kuyumcuyu öldürme ve zehirlemenin Tanrı emriyle olup padişahın isteğiyle olmadığı
  • کشتن آن مرد بر دست حکیم ** نی پی اومید بود و نی ز بیم‌‌
  • O adamın, hekimin eliyle öldürülmesi, ne ümit içindi ne korkudan dolayı.
  • او نکشتش از برای طبع شاه ** تا نیامد امر و الهام اله‌‌
  • Tanrının emri ve ilhamı gelmedikçe hekim, onu padişahın hatırı için öldürmedi.