-
داد حق عمری که هر روزی از آن ** کس نداند قیمت آن در جهان 2190
- Tanrı bana öyle bir ömür verdi ki o ömrün bir gününün kıymetini bile cihanda kimse bilemez.
-
خرج کردم عمر خود را دمبهدم ** در دمیدم جمله را در زیر و بم
- Bense bütün o ömrü, her nefeste zir ve bem perdelerine harç ederek yele verdim.
-
آه کز یاد ره و پردهی عراق ** رفت از یادم دم تلخ فراق
- Ah! Arap ve Acem tarzını anmaktan, Irak perdesiyle meşgul olmaktan acı ayrılık zamanı hatırımdan çıktı.
-
وای کز تری زیر افکند خرد ** خشک شد کشت دل من دل بمرد
- Eyvallah olsun ki Kûçek makamının tazeliği yüzünden gönlümün ekini kurudu, gönlüm öldü.
-
وای کز آواز این بیست و چهار ** کاروان بگذشت و بیگه شد نهار
- Eyvahlar olsun bu yirmi dört makamın sesinden ki kervan geçti, gündüz de bitti!
-
ای خدا فریاد زین فریادخواه ** داد خواهم نه ز کس زین داد خواه 2195
- Ey, Tanrı, bu feryat edenin elinden feryat! Hiç kimseden değil, bu medet isteyen medet! Şikâyetim en çok kendimden...
-
داد خود از کس نیابم جز مگر ** ز آن که او از من به من نزدیکتر
- Kimseden medet yok. Yalnız ve ancak bana, benden yakın olandan medet var.
-
کاین منی از وی رسد دم دم مرا ** پس و را بینم چو این شد کم مرا
- Çünkü bana bu varlık, her an ondan gelmekte... Varlığım mahvolunca da ancak onu görürüm, başkasını değil.”
-
همچو آن کاو با تو باشد زر شمر ** سوی او داری نه سوی خود نظر
- Birisi sana para verse, altın saysa sen ona bakarsın, kendine değil; bu da ona benzer.
-
گردانیدن عمر نظر او را از مقام گریه که هستی است به مقام استغراق که نیستی است
- Ömer’in –Tanrı ondan razı olsun- ihtiyar çalgıcının nazarını varlık âlemi olan istiğrak âlemine çevirmesi
-
پس عمر گفتش که این زاری تو ** هست هم آثار هشیاری تو
- Bunun üzerine Ömer, çalgıcıya dedi ki: “Senin bu ağlaman, aklının başında olduğuna delâlet eder.