English    Türkçe    فارسی   

1
2198-2207

  • همچو آن کاو با تو باشد زر شمر ** سوی او داری نه سوی خود نظر
  • Birisi sana para verse, altın saysa sen ona bakarsın, kendine değil; bu da ona benzer.
  • گردانیدن عمر نظر او را از مقام گریه که هستی است به مقام استغراق که نیستی است‌‌
  • Ömer’in –Tanrı ondan razı olsun- ihtiyar çalgıcının nazarını varlık âlemi olan istiğrak âlemine çevirmesi
  • پس عمر گفتش که این زاری تو ** هست هم آثار هشیاری تو
  • Bunun üzerine Ömer, çalgıcıya dedi ki: “Senin bu ağlaman, aklının başında olduğuna delâlet eder.
  • راه فانی گشته راهی دیگر است ** ز آن که هشیاری گناهی دیگر است‌‌ 2200
  • Yok olanın yolu, başka yoldur; çünkü aklı başında olmak da başka bir günahtır.
  • هست هشیاری ز یاد ما مضی ** ماضی و مستقبلت پرده‌‌ی خدا
  • Aklı başında oluş, geçmişleri hatırlamaktan ileri gelir. Geçmişin de Tanrı’ya perdedir,geleceğin de.
  • آتش اندر زن به هر دو تا به کی ** پر گره باشی از این هر دو چو نی‌‌
  • Her ikisini de ateşe vur. Bu ikisi yüzünden ne vakte kadar ney gibi boğum boğum olacaksın?
  • تا گره با نی بود هم راز نیست ** همنشین آن لب و آواز نیست‌‌
  • Neyde boğum bulundukça sırdaş değildir; dudağın, sesin mahremi olamaz.
  • چون به طوفی خود به طوفی مرتدی ** چون به خانه آمدی هم با خودی‌‌
  • Sen, kendi tarafından tavaf edip durdukça nasıl tavafta olursun, kendinde oldukça nasıl olur da Kâbeye gelmiş sayılırsın?
  • ای خبرهات از خبر ده بی‌‌خبر ** توبه‌‌ی تو از گناه تو بتر 2205
  • Haberlerin haber vericiden bihaberdir; tövben günahından beterdir.
  • ای تو از حال گذشته توبه جو ** کی کنی توبه از این توبه بگو
  • Ey geçen hallerden tövbe etmek isteyen! Bu tövbe etmekten ne vakit tövbe edeceksin, söyle! Gâh zir nağmesini kıble edinirsin; gâh ağlayıp inlemeyi öper durursun.”
  • گاه بانگ زیر را قبله کنی ** گاه گریه‌‌ی زار را قبله زنی‌‌
  • Faruk, sırlara ayna olunca ihtiyar çalgıcının canı da cisminde uyandı.