-
همچو جان بیگریه و بیخنده شد ** جانش رفت و جان دیگر زنده شد
- O zaman gönlüne öyle bir hayret geldi ki yerden de dışarda kaldı, gökten
-
حیرتی آمد درونش آن زمان ** که برون شد از زمین و آسمان 2210
- de ( bütün âlemi unuttu).
-
جستجویی از ورای جستجو ** من نمیدانم تو میدانی بگو
- Ona arayıp tarama hududu ardında öyle bir arayıcılık düştü ki ben bilmiyorum; sen biliyorsan söyle!
-
حال و قالی از ورای حال و قال ** غرقه گشته در جمال ذو الجلال
- Halden de öte, kaalden de ileri şöyle bir hale, öyle bir kaale erişti; ululuk sahibi Tanrı’nın cemaline dalıp kaldı.
-
غرقهای نه که خلاصی باشدش ** یا بجز دریا کسی بشناسدش
- Ama tek bir kurtuluş imkânı bulunsun... Yahut denizden başka onu bir tanıyan, gören olsun... Hayır bu çeşit dalış değil.
-
عقل جزو از کل گویا نیستی ** گر تقاضا بر تقاضا نیستی
- Bu sözler, her an zuhura gelmeseydi, durmadan zuhur ediş, bu sözlerin söylenmesine sebep olmasaydı aklı cüzi, külle ait sözler söylemezdi.
-
چون تقاضا بر تقاضا میرسد ** موج آن دریا بدین جا میرسد 2215
- Fakat birbiri ardınca durmadan zuhur ettikçe zuhur ediyor. Bundan dolayı da denizin dalgaları buraya gelip durmakta.
-
چون که قصهی حال پیر اینجا رسید ** پیر و حالش روی در پرده کشید
- İhtiyar çalgıcının hikâyesi buraya varınca ihtiyarda yüzünü perde arkasına çekti, ahvali de.
-
پیر دامن را ز گفتوگو فشاند ** نیم گفته در دهان ما بماند
- İhtiyar, eteğini dedikodudan silkti; ona ait bizim ağzımızda ancak yarım bir söz kaldı.
-
از پی این عیش و عشرت ساختن ** صد هزاران جان بشاید باختن
- Bu ayşü işreti düzüp koşma uğrunda yüz binlerce can feda edilse değer.