-
از عطایش بحر و کان در زلزله ** سوی جودش قافله بر قافله
- Deniz ve maden, onun ihsanına karşı zelzeleye düşmüş, onun cömertliğine doğru kafile kafile gelip duruyordu.
-
قبلهی حاجت در و دروازهاش ** رفته در عالم به جود آوازهاش
- Kapısı, hacet kıblesiydi. Şöhreti, cömertlikle bütün âleme yayılmıştı.
-
هم عجم هم روم هم ترک و عرب ** مانده از جود و سخایش در عجب 2250
- Onun vergisinden, onun cömertliğinden Acem de şaşırmıştı,Rum da. Türk de hayrete dalmıştı, Arap da.
-
آب حیوان بود و دریای کرم ** زنده گشته هم عرب زو هم عجم
- Hayat suyu, kerem deniziydi. Onun yüzünden Arap da dirilmişti. Acem de!
-
قصهی اعرابی درویش و ماجرای زن با او به سبب قلت و درویشی
- Yoksul Arap bedevisinin hikâyesi ve yoksulluk yüzünden karısıyla arasında geçen şey
-
یک شب اعرابی زنی مر شوی را ** گفت و از حد برد گفتوگوی را
- Bir gece bir bedevi karısı, dedikoduyu hadden aşırarak kocasına dedi ki:
-
کاین همه فقر و جفا ما میکشیم ** جمله عالم در خوشی ما ناخوشیم
- “Bütün bu yoksulluğu, bu cefayı biz çekmekteyiz. Âlemin ömrü hoşlukla geçiyor. Sade biz kötü bir haldeyiz.
-
نانمان نی نان خورشمان درد و رشک ** کوزهمان نه آبمان از دیده اشک
- Ekmeğimiz yok, katığımız dert ve haset... Testimiz yok suyumuz gözyaşı.
-
جامهی ما روز تاب آفتاب ** شب نهالین و لحاف از ماهتاب 2255
- Gündüzün elbisemiz güneşin ziyası... Geceleyin döşek ve yorganımız ay ışığı.
-
قرص مه را قرص نان پنداشته ** دست سوی آسمان برداشته
- Açlığımızdan değil mi ayı, okkalık ekmek sanıp elimizle gökyüzüne saldırıyoruz.
-
ننگ درویشان ز درویشی ما ** روز شب از روزی اندیشی ما
- Yoksullar bizim yoksulluğumuzdan ve gece gündüz yiyecek düşünmemizden arlanıyorlar.