-
ظاهر ما چون درون مدعی ** در دلش ظلمت زبانش شعشعی
- Görünüşümüz dâvacı adamların içi gibi gönlü kapkara, fakat dili şâşaalı!
-
از خدا بویی نه او را نی اثر ** دعویش افزون ز شیث و بو البشر
- Tanrı’dan onda ne bir koku var, ne bir eser. Fakat dâvası Şit’ten de ileri, Âdem’den de!
-
دیو ننموده و را هم نقش خویش ** او همیگوید ز ابدالیم و بیش
- Hattâ ona, Şeytan bile kendisini göstermez. Böyle olduğu halde o “Biz Abdallardanız, hattâ daha ileriyiz “ der durur.
-
حرف درویشان بدزدیده بسی ** تا گمان آید که هست او خود کسی
- Kendisini adam sansınlar diye dervişlerin bir hayli sözünü çalmış çırpmıştır.
-
خرده گیرد در سخن بر بایزید ** ننگ دارد از درون او یزید 2275
- Söz söylerken lâfı Bayezid’den ziyade inceler, onu bile kusurlu bulur. Halbuki onun içyüzünden Yezid arlanır.
-
بینوا از نان و خوان آسمان ** پیش او ننداخت حق یک استخوان
- Gökyüzünün ekmeğinden, sofrasından nasipsizdir. Hak, önüne bir kemik bile atmamıştır.
-
او ندا کرده که خوان بنهادهام ** نایب حقم خلیفه زادهام
- O ise “Sofrayı yaydım, Hakk’ın vekiliyim, halife oğluyum” diye bağırıp durmaktadır.
-
الصلا ساده دلان پیچ پیچ ** تا خورید از خوان جودم سیر هیچ
- “ Ey aşağılık sâf kişiler, gelin... gelin de ihsan keremimin sofrasından, kimse mâni olmaksızın yeyin” demektir.
-
سالها بر وعدهی فردا کسان ** گرد آن در گشته فردا نارسان
- Onlar da onun başına toplanırlar. Nimet ve ihsan istedikçe yalancı şeyh “ Yarın” der. Fakat bir türlü o yarın gelip çatmaz.
-
دیر باید تا که سر آدمی ** آشکارا گردد از بیش و کمی 2280
- Âdemoğlunun, az çok sırrı meydana çıkabilmek için uzun zamanlar lâzımdır.