-
لیک نادر طالب آید کز فروغ ** در حق او نافع آید آن دروغ
- Fakat nadir olarak tâlibin itikadındaki parlaklık yüzünden şeyhin yalanı tâlibe faydalı olur.
-
او به قصد نیک خود جایی رسد ** گر چه جان پنداشت و آن آمد جسد
- Şeyhi, can sanır, ceset çıkar ama tâlip, kendi iyi niyeti yüzünden öyle bir makama erişir ki...
-
چون تحری در دل شب قبله را ** قبله نی و آن نماز او روا 2285
- Hali, tıpkı gece ortasında kıble arayana benzer. Kıble bulunmasa bile namazı caizdir.
-
مدعی را قحط جان اندر سر است ** لیک ما را قحط نان بر ظاهر است
- Dâvacı ve yalancı şeyhin can kıtlığı gizlidir. Fakat bizdeki ekmek kıtlığı meydanda.
-
ما چرا چون مدعی پنهان کنیم ** بهر ناموس مزور جان کنیم
- Niçin bunu, dâvacı şeyh gibi gizleyelim? Neden fayda olmadığı halde utanıp arlanarak can çekişelim?”
-
صبر فرمودن اعرابی زن خود را و فضیلت صبر و فقر بیان کردن با زن
- Bedevinin, karısına sabretmesini buyurması ve ona sabır ve yoksulluğun faziletini söylemesi
-
شوی گفتش چند جویی دخل و کشت ** خود چه ماند از عمر افزونتر گذشت
- Kocası dedi ki: “Daha ne vakte kadar gelir ve mahsul arayıp duracaksın; zaten ömrümüzden ne kaldı ki? Çoğu geçip gitti.
-
عاقل اندر بیش و نقصان ننگرد ** ز آن که هر دو همچو سیلی بگذرد
- Akıllı kişi, artığa, eksiğe bakmaz; çünkü ikisi de sel gibi geçer.
-
خواه صاف و خواه سیل تیره رو ** چون نمیپاید دمی از وی مگو 2290
- Sel ister sâf olsun, ister bulanık... Mademki baki değildir, ondan bahsetme?
-
اندر این عالم هزاران جانور ** میزید خوش عیش بیزیر و زبر
- Bu âlemde binlerce canlı, sıkıntısız, hoş bir halde yaşamakta, geçinip gitmektedir.
-
شکر میگوید خدا را فاخته ** بر درخت و برگ شب ناساخته
- Üveyk kuşu, geceki rızkı henüz meydanda olmadığı halde ağaçta Tanrıya şükreder.