-
خواجه در عیب است غرقه تا به گوش ** خواجه را مال است و مالش عیب پوش
- Zengin, kulağına kadar ayıp içine dalmıştır: fakat malı vardır ve mal ayıbını örter.
-
کز طمع عیبش نبیند طامعی ** گشت دلها را طمعها جامعی 2350
- Tamahkâr tamahı yüzünden zengin ayıbını görmez. Tamahkâr bütün gönülleri kaplar.
-
ور گدا گوید سخن چون زر کان ** ره نیابد کالهی او در دکان
- Yoksul, halis altın gibi sevilse yine kumaşı, dükkâna yol bulmaz, sözünü kimse dinlemez.
-
کار درویشی ورای فهم تست ** سوی درویشی بمنگر سست سست
- Yoksulluk, senin anlayacağın şey değildir; yoksulluğa hor bakma;
-
ز آن که درویشان ورای ملک و مال ** روزیی دارند ژرف از ذو الجلال
- Çünkü yoksulların, mülkten, maldan öte ululuk sahibi Tanrı’dan pek büyük bir rızıkları vardır.
-
حق تعالی عادل است و عادلان ** کی کنند استمگری بر بیدلان
- Ulu Tanrı âdildir; âdiller, nasıl olur da çaresiz biçarelere zulmederler?
-
آن یکی را نعمت و کالا دهند ** وین دگر را بر سر آتش نهند 2355
- Birisine nimet, mal, matrah verip öbürünü yansın diye ateşe atarlar mı?
-
آتشش سوزا که دارد این گمان ** بر خدای خالق هر دو جهان
- Böyle bir iş, Tanrı’dan, iki cihanı yaratan umulur mu?
-
فقر فخری از گزاف است و مجاز ** نی هزاران عز پنهان است و ناز
- “Elfakru Fahri” hadîsi, saçma ve asılsız bir söz mü; bu sözde binlerce yücelik, binlerce naz ve nimet gizli değil mi?
-
از غضب بر من لقبها راندی ** یارگیر و مار گیرم خواندی
- Hiddetle bana lâkaplar taktın; ben sevgilimin dostuyum, onu elde ederim. Halbuki sen bir yalancı, afsuncusun dedi.