-
ز آن که درویشان ورای ملک و مال ** روزیی دارند ژرف از ذو الجلال
- Çünkü yoksulların, mülkten, maldan öte ululuk sahibi Tanrı’dan pek büyük bir rızıkları vardır.
-
حق تعالی عادل است و عادلان ** کی کنند استمگری بر بیدلان
- Ulu Tanrı âdildir; âdiller, nasıl olur da çaresiz biçarelere zulmederler?
-
آن یکی را نعمت و کالا دهند ** وین دگر را بر سر آتش نهند 2355
- Birisine nimet, mal, matrah verip öbürünü yansın diye ateşe atarlar mı?
-
آتشش سوزا که دارد این گمان ** بر خدای خالق هر دو جهان
- Böyle bir iş, Tanrı’dan, iki cihanı yaratan umulur mu?
-
فقر فخری از گزاف است و مجاز ** نی هزاران عز پنهان است و ناز
- “Elfakru Fahri” hadîsi, saçma ve asılsız bir söz mü; bu sözde binlerce yücelik, binlerce naz ve nimet gizli değil mi?
-
از غضب بر من لقبها راندی ** یارگیر و مار گیرم خواندی
- Hiddetle bana lâkaplar taktın; ben sevgilimin dostuyum, onu elde ederim. Halbuki sen bir yalancı, afsuncusun dedi.
-
گر بگیرم بر کنم دندان مار ** تاش از سر کوفتن نبود ضرار
- Yılan tutsam bile dişini söker, bu suretle onu başı ezilmekten kurtarırım.
-
ز آن که آن دندان عدوی جان اوست ** من عدو را میکنم زین علم دوست 2360
- Çünkü o diş, onun can düşmanıdır; ben, düşmanı da bu suretle kendime dost ederim.
-
از طمع هرگز نخوانم من فسون ** این طمع را کردهام من سر نگون
- Ben asla tamahtan afsun okumam. Ben bu tamahı baş aşağı etmişimdir.
-
حاش لله طمع من از خلق نیست ** از قناعت در دل من عالمی است
- Tanrı göstermesin... Benim halka karşı tamahım yok. Gönlümde kanaatten bir âlem var.