-
حق زمین و آسمان بر ساخته ست ** در میان بس نار و نور افراخته ست
- Hak, yeri, göğü yaratmış, aralarında da bir çok nur ve nâr yüceltmiştir.
-
این زمین را از برای خاکیان ** آسمان را مسکن افلاکیان
- Bu yeri yerdekiler için yaratmış, göğü de göktekilerin yurdu yapmıştır.
-
مرد سفلی دشمن بالا بود ** مشتری هر مکان پیدا بود
- Aşağılık kişi yükseğin düşmanıdır. Her şeyin müşterisi meydana çıkar.
-
ای ستیره هیچ تو برخاستی ** خویشتن را بهر کور آراستی
- Ey kapalı örtünüp bürünmüş kadın, sen hiç kör için süslendin mi?
-
گر جهان را پر در مکنون کنم ** روزی تو چون نباشد چون کنم 2390
- Dünyayı en değerli incilerle doldursan nasibin yoksa ne yapayım?
-
ترک جنگ و ره زنی ای زن بگو ** ور نمیگویی به ترک من بگو
- Ey kadın, kavgayı, darılmayı bırak; bırakmayacaksan beni bırak!
-
مر مرا چه جای جنگ نیک و بد ** کاین دلم از صلحها هم میرمد
- Ben, iyiyle, kötüyle, kavga edemem; kavga ile işim yok. Savaşmak şöyle dursun; gönlüm barışlardan bile ürkmekte.
-
گر خمش کردی و گرنه آن کنم ** که همین دم ترک خان و مان کنم
- Susacaksan ne âlâ; yoksa öyle bir iş yaparım ki şu anda hemen kalkar, evimi, barkımı bırakır, giderim.”
-
مراعات کردن زن شوهر را و استغفار کردن از گفتهی خویش
- Kadının yola gelip söylediklerinden istiğfar eylemesi
-
زن چو دید او را که تند و توسن است ** گشت گریان گریه خود دام زن است
- Kadın onu titiz ve hiddetli görünce ağlamaya başladı. Zaten ağlamak, kadının tuzağıdır.
-
گفت از تو کی چنین پنداشتم ** از تو من اومید دیگر داشتم 2395
- “Ben, senden bunu mu umardım? Senden başka ümidim vardı” dedi.