-
روز اول رویتان چون زعفران ** در دوم رو سرخ همچون ارغوان
- İlk günlerde yüzleriniz safran gibi sararır; ikinci günü erguvan gibi kızarır.
-
در سوم گردد همه روها سیاه ** بعد از آن اندر رسد قهر اله
- Üçüncü günü yüzleriniz tamamı ile kararır, ondan sonra da Tanrı’nın kahrı gelir, çatar.
-
گر نشان خواهید از من زین وعید ** کرهی ناقه به سوی که دوید
- Eğer bu tehdide benden delil isterseniz devenin yavrusunu daha doğru kovalayın!
-
گر توانیدش گرفتن چاره هست ** ور نه خود مرغ امید از دام جست
- Eğer tutabilirseniz derdinize çare bulunur. Tutamazsanız ümit kuşu uzaktan kaçtı, gitti!” dedi.
-
کس نتانست اندر آن کره رسید ** رفت در کهسارها شد ناپدید 2530
- Kimse yavruya erişmedi; dağlar arasına dalıp kayboldu.
-
گفت دیدید آن قضا مبرم شده ست ** صورت اومید را گردن زده ست
- Salih dedi ki: “Gördünüz mü Tanrı’nın bu kazası nasıl geldi? Artık ümidin boynunu vurdu.”
-
کرهی ناقه چه باشد خاطرش ** که بجا آرید ز احسان و برش
- Devenin yavrusu nedir? Salih? Peygamberin gönlü. Onun hatırını ele alın, onun isteğini yerine getirin.
-
گر بجا آید دلش رستید از آن ** ور نه نومیدید و ساعد را گزان
- Onun gönlünü alırsanız azaptan kurtuldunuz; yoksa, pişman olduğunuzun, ümitsizliğe düştüğünüzün günüdür.
-
چون شنیدند این وعید منکدر ** چشم بنهادند و آن را منتظر
- Salih’ten bu bulanık vâdi duydukları gibi azaba göz dikip beklemeye başladılar.
-
روز اول روی خود دیدند زرد ** میزدند از ناامیدی آه سرد 2535
- Birinci gün yüzlerinin sarardığını gördüler.Ümitsizlikle soğuk soğuk ah etmeye başladılar.