-
ز استخوانهاشان شنید او نالهها ** اشک ریز از جانشان چون ژالهها
- Kemiklerinden iniltiler, sızıntılar duydu; canları çiğ taneleri gibi yaş döküyor, ağlıyordu.
-
صالح آن بشنید و گریه ساز کرد ** نوحه بر نوحه گران آغاز کرد 2545
- Salih bunu duyup ağlamaya başladı: feryat edenlere feryat etmeye koyuldu:
-
گفت ای قومی به باطل زیسته ** وز شما من پیش حق بگریسته
- ”Ey bâtıl yolda yaşayan kavim! Ben sizin çevrinizden Tanrı’ya şikâyet etmiş ağlamıştım.
-
حق بگفته صبر کن بر جورشان ** پندشان ده بس نماند از دورشان
- Tanrı, bana “Onların eziyetlerine sabret; onlara nasihat ver. Zaten devirlerinden çok bir zaman kalmadı” demişti.
-
من بگفته پند شد بند از جفا ** شیر پند از مهر جوشد وز صفا
- Ben, “ Cefaları eziyetleri yüzünden onlara nasihat edemiyorum. Nasihat sütü sevgiden, sâflıktan coşup akar” demiştim.
-
بس که کردید از جفا بر جای من ** شیر پند افسرد در رگهای من
- Bana o kadar eziyetler ettiniz ki nasihat sütü damarlarımda dondu.
-
حق مرا گفته ترا لطفی دهم ** بر سر آن زخمها مرهم نهم 2550
- Tanrı, bana “Ben sana lûtuf ve inayet eder, o yaralara merhem koyarım” buyurdu.
-
صاف کرده حق دلم را چون سما ** روفته از خاطرم جور شما
- Hak, gönlümü gök gibi sâf bir hale getirdi. Gönlümden, sizin cefalarınızı sildi, süpürdü.
-
در نصیحت من شده بار دگر ** گفته امثال و سخنها چون شکر
- Yine size nasihatler vermeye, şeker gibi temsiller getirmeye , sözler söylemeye başladım.
-
شیر تازه از شکر انگیخته ** شیر و شهدی با سخن آمیخته
- Şekerden taze süt çıkarıp balla şekeri sözlerime katmaya, size tatlı tatlı öğütler vermeye koyuldum.