-
صاف کرده حق دلم را چون سما ** روفته از خاطرم جور شما
- Hak, gönlümü gök gibi sâf bir hale getirdi. Gönlümden, sizin cefalarınızı sildi, süpürdü.
-
در نصیحت من شده بار دگر ** گفته امثال و سخنها چون شکر
- Yine size nasihatler vermeye, şeker gibi temsiller getirmeye , sözler söylemeye başladım.
-
شیر تازه از شکر انگیخته ** شیر و شهدی با سخن آمیخته
- Şekerden taze süt çıkarıp balla şekeri sözlerime katmaya, size tatlı tatlı öğütler vermeye koyuldum.
-
در شما چون زهر گشته آن سخن ** ز آن که زهرستان بدید از بیخ و بن
- O sözler, size zehir gibi tesir etti. Çünkü siz baştan aşağı zehir membaı, zehir madeniydiniz, zehirden ibarettiniz.
-
چون شوم غمگین که غم شد سر نگون ** غم شما بودید ای قوم حرون 2555
- Nasıl gamlanayım ki gam baş aşağı yuvarlanıp gitti. Ey inatçı kavim! Gam sizdiniz.
-
هیچ کس بر مرگ غم نوحه کند ** ریش سر چون شد کسی مو بر کند
- Gamın ölümüne ağlayıp feryat eden olur mu? Baştaki yara iyileşince bu yüzden saçını sakalını yolan bulunur mu?”
-
رو به خود کرد و بگفت ای نوحهگر ** نوحهات را مینیرزد آن نفر
- Salih, yüzünü kendine çevirip dedi ki: “Ey feryat eden, onlar feryat etmeye değmez!”
-
کژ مخوان ای راست خوانندهی مبین ** کیف آسی قل لقوم ظالمین
- Ey Kur’an’ı doğru okuyan! Eğri okuma. Zâlim kavmin ardından nasıl yas tutayım?
-
باز اندر چشم و دل او گریه یافت ** رحمتی بیعلتی در وی بتافت
- Fakat yine gözünden, gönlünden yaşlar akmaya başladı. Onda sebepsiz bir merhamet hâsıl oldu.
-
قطره میبارید و حیران گشته بود ** قطرهی بیعلت از دریای جود 2560
- Gözyaşı damarları (yağmur gibi) yağmaktaydı, kendisi de şaşırmıştı. Bu katralar, cömertlik ve kerem denizinin sebepsiz akan katralarıydı.