-
هیچ کس بر مرگ غم نوحه کند ** ریش سر چون شد کسی مو بر کند
- Gamın ölümüne ağlayıp feryat eden olur mu? Baştaki yara iyileşince bu yüzden saçını sakalını yolan bulunur mu?”
-
رو به خود کرد و بگفت ای نوحهگر ** نوحهات را مینیرزد آن نفر
- Salih, yüzünü kendine çevirip dedi ki: “Ey feryat eden, onlar feryat etmeye değmez!”
-
کژ مخوان ای راست خوانندهی مبین ** کیف آسی قل لقوم ظالمین
- Ey Kur’an’ı doğru okuyan! Eğri okuma. Zâlim kavmin ardından nasıl yas tutayım?
-
باز اندر چشم و دل او گریه یافت ** رحمتی بیعلتی در وی بتافت
- Fakat yine gözünden, gönlünden yaşlar akmaya başladı. Onda sebepsiz bir merhamet hâsıl oldu.
-
قطره میبارید و حیران گشته بود ** قطرهی بیعلت از دریای جود 2560
- Gözyaşı damarları (yağmur gibi) yağmaktaydı, kendisi de şaşırmıştı. Bu katralar, cömertlik ve kerem denizinin sebepsiz akan katralarıydı.
-
عقل او میگفت کین گریه ز چیست ** بر چنان افسوسیان شاید گریست
- O ağlarken aklı diyordu ki: “Bu ağlama neden? Seninle eğlenen o çeşit bir kavme ağlamak reva mı?
-
بر چه میگریی بگو بر فعلشان ** بر سپاه کینه توز بدنشان
- Neye ağlıyorsun, söyle. Yaptıkları işlere mi? O gidişleri kötü kin askerine mi?
-
بر دل تاریک پر زنگارشان ** بر زبان زهر همچون مارشان
- Onların paslı karanlık gönüllerine mi, yılan gibi zehirli dillerine mi?
-
بر دم و دندان سگسارانهشان ** بر دهان و چشم کژدم خانهشان
- Onların Segsar’larınkine benzeyen nefes ve dişlerine mi? Akrep yatağı olan ağız ve gözlerine mi?
-
بر ستیز و تسخر و افسوسشان ** شکر کن چون کرد حق محبوسشان 2565
- İnatlarına mı, alaylarına mı, kınamalarına mı? Şükret; bak, Tanrı onları nasıl hapsetti, helâk eyledi!