-
الف ما انوار با ظلمات چیست ** چون تواند نور با ظلمات زیست
- Biz nurlarız, karanlıklarla ülfetimiz neden? Nur zulmetlerle yaşayabilir mi?
-
آدما آن الف از بوی تو بود ** ز آن که جسمت را زمین بد تار و پود
- Ey Âdem! O ülfet, senin kokundanmış. Çünkü cisminin nesci yeryüzü.
-
جسم خاکت را از اینجا بافتند ** نور پاکت را در اینجا یافتند
- Topraktan olan cismini yeryüzünde dokudular; pak nurunu burada buldular.
-
این که جان ما ز روحت یافته ست ** پیش پیش از خاک آن میتافته ست 2665
- Şimdi canımızın ruhundan bulduğu ülfet, bundan önce cisminin yoğrulduğu topraktan parlıyordu.
-
در زمین بودیم و غافل از زمین ** غافل از گنجی که در وی بد دفین
- Yeryüzündeydik ama yerden gafildik, orada gömülü olan defineden haberimiz yoktu.
-
چون سفر فرمود ما را ز آن مقام ** تلخ شد ما را از آن تحویل کام
- Tanrı da bize oradan göklere sefer etmeyi emredince, bu yurt değiştirme, acı geldi.
-
تا که حجتها همیگفتیم ما ** که بجای ما کی آید ای خدا
- O yüzden Tanrı’ya deliller getirerek “Ey Tanrı! Bizim yerimize kim gelecek?
-
نور این تسبیح و این تهلیل را ** میفروشی بهر قال و قیل را
- Bu tesbih ve tehlinin nurunu, dedikoduya satıyorsun” dedik.
-
حکم حق گسترد بهر ما بساط ** که بگویید از طریق انبساط 2670
- Tanrı hükmü, bize rahmet yaygısını döşedi:”Açıkça istediğinizi söyleyin.
-
هر چه آید بر زبانتان بیحذر ** همچو طفلان یگانه با پدر
- Tek evlâtların babalarına söyledikleri gibi ağzınıza ne gelirse çekinmeden deyin.