آن عرابی از بیابان بعید ** بر در دار الخلافه چون رسید
O bedevi Arap uzak çöllerden Hilâfet Şehrinin kapısına vardı.
پس نقیبان پیش او باز آمدند ** بس گلاب لطف بر جیبش زدند
Kapıcılar, bedeviyi karşılayıp üstüne lûtuf gülsuyunu serptiler.
حاجت او فهمشان شد بیمقال ** کار ایشان بد عطا پیش از سؤال2775
Bedevi söylemeden ihtiyacını, dileğini anladılar. Zaten onların işi istetmeden ihsan etmekti.
پس بدو گفتند یا وجه العرب ** از کجایی چونی از راه و تعب
Ona “Ey Arab’ın en asili, en yücesi! Hangi diyardansın, yolla, yol yorgunluğuyla nasılsın?” dediler.
گفت وجهم گر مرا وجهی دهید ** بیوجوهم چون پس پشتم نهید
Bedevi dedi ki: “Eğer bana yüz verirseniz asîlim, yüceyim. Fakat ardınıza atar mühimsemezseniz ne asaletim var ne yüzüm!
ای که در روتان نشان مهتری ** فرتان خوشتر ز زر جعفری
Ey yüzlerinde ululuk nişanesi olanlar, ey şevketleri Câferi altından daha hoş kişiler!
ای که یک دیدارتان دیدارها ** ای نثار دینتان دینارها
Sizi bir kerecik görmek, sizinle bir kerecik buluşmak, yüzlerce kişileri görmeye, yüzlerce güzellerle buluşmaya bedeldir. Sizi görmek için mal, mülk, servet... hepsi feda olsun!
ای همه ینظر بنور الله شده ** از بر حق بهر بخشش آمده2780
Ey Tanrı nuruyla bakanlar, bu dereceye erişmiş olanlar, padişahlar padişahının ahlâkıyla ahlâklanmış kişiler!
تا زنید آن کیمیاهای نظر ** بر سر مسهای اشخاص بشر
Kimya gibi olan bakışı nızla bakıra benzer insanlara bakar, onları altın haline getirirsiniz.
من غریبم از بیابان آمدم ** بر امید لطف سلطان آمدم
Ben garibim, padişahın lûtfunu umarak çöllerden geldim.