-
من غریبم از بیابان آمدم ** بر امید لطف سلطان آمدم
- Ben garibim, padişahın lûtfunu umarak çöllerden geldim.
-
بوی لطف او بیابانها گرفت ** ذرههای ریگ هم جانها گرفت
- Onun lûtfunun kokusu çölleri tuttu, kum zerrelerini kapladı, o zerreler bile lûtfiyle canlandı.
-
تا بدین جا بهر دینار آمدم ** چون رسیدم مست دیدار آمدم
- Buralara kadar paraya kavuşmak için gelmiştim, fakat ulaşınca sizin yüzünüzden sarhoş oldum.
-
بهر نان شخصی سوی نانوا دوید ** داد جان چون حسن نانوا را بدید 2785
- Birisi, ekmek almak için ekmekçi dükkânına koştu, fakat ekmekçinin güzelliğini görünce canını verdi.
-
بهر فرجه شد یکی تا گلستان ** فرجهی او شد جمال باغبان
- Birisi, gezip eğlenmek üzere gül bahçesine gitti, bahçıvanın yüzü teferrüç yeri oldu.
-
همچو اعرابی که آب از چه کشید ** آب حیوان از رخ یوسف چشید
- Kuyudan su çekerken Yusuf’un yüzünden âbıhayat içen bedevi gibi...
-
رفت موسی کاتش آرد او به دست ** آتشی دید او که از آتش برست
- Mûsâ ateş elde etmek için gitti, öyle bir ateş gördü ki ateşten vazgeçti.
-
جست عیسی تا رهد از دشمنان ** بردش آن جستن به چارم آسمان
- İsa düşmanlardan kurtulmak için kaçtı. O kaçış, onu dördüncü kat göğe kadar çıkardı.
-
دام آدم خوشهی گندم شده ** تا وجودش خوشهی مردم شده 2790
- Buğday başağı, Âdemin tuzağı oldu da bu suretle varlığı, insanlara başak oldu; bütün insanlar ondan var oldu.
-
باز آید سوی دام از بهر خور ** ساعد شه یابد و اقبال و فر
- Doğan kuşu, karnını doyurmak üzere tuzağa tutulur, fakat bu yüzden devlet ve kuvvet bulur, padişahın kolu, durağı olur.