-
آن رهی که بارها تو رفتهای ** بیقلاووز اندر آن آشفتهای
- Bildiğin ve defalarca gittiğin yolda bile kılavuz olmazsa şaşırırsın.
-
پس رهی را که ندیده ستی تو هیچ ** هین مرو تنها ز رهبر سر مپیچ 2945
- Kendine gel! Hiç görmediğin o yola yalnız gitme, sakın yol göstericiden baş çevirme!
-
گر نباشد سایهی او بر تو گول ** پس ترا سر گشته دارد بانگ غول
- Ey nobran! Pîrin gölgesi olmazsa gulyabani sesi, seni sersemleştirir, yolunu şaşırtır.
-
غولت از ره افکند اندر گزند ** از تو داهیتر در این ره بس بدند
- Gulyabani, sana sana zarar verir, yolundan alıkor. Bu yolda nice senden daha dahi kişiler kaybolup gittiler.
-
از نبی بشنو ضلال رهروان ** که چشان کرد آن بلیس بد روان
- Yolcuların yollarını şaşırdıklarını, kötü ruhlu İblis’in onlara neler yaptığını Kur’an’dan işit!
-
صد هزاران ساله راه از جاده دور ** بردشان و کردشان ادبار و عور
- Onları ana yoldan yüz binlerce yıl uzak olan yola götürdü, felakete uğrattı, çırçıplak bıraktı.
-
استخوانهاشان ببین و مویشان ** عبرتی گیر و مران خر سویشان 2950
- Onların kemiklerine, kıllarına ( onlardan kalan eserlere) bak da ibret al; eşeğini onların yoluna sürme.
-
گردن خر گیر و سوی راه کش ** سوی رهبانان و ره دانان خوش
- Eşeğin başını çek, onu yola sok, doğru yolu bilen ve görenlerin yoluna sür.
-
هین مهل خر را و دست از وی مدار ** ز آن که عشق اوست سوی سبزهزار
- Onu boş bırakma, yularını tut; çünkü o, yeşilliğe gitmeği sever.
-
گر یکی دم تو به غفلت واهلیش ** او رود فرسنگها سوی حشیش
- Gaflet edip de bir an boş bıraktın mı çayırlara doğru fersahlarca yol alır.