-
تا ببینی روی خوب خود در آن ** ای تو چون خورشید شمع آسمان
- Ey güneş gibi gökyüzünün ışığı olan güzel! Ona baktıkça kendi güzel yüzünü görürsün.
-
آینه آوردمت ای روشنی ** تا چو بینی روی خود یادم کنی
- Gözümün nuru, sana ayna getirdim, ona bakıp yüzünü gördükçe beni hatırlarsın” dedi.
-
آینه بیرون کشید او از بغل ** خوب را آیینه باشد مشتغل 3200
- Koynundan aynayı çıkarıp sundu. Güzeller, aynayla meşgul olurlar.
-
آینهی هستی چه باشد نیستی ** نیستی بر گر تو ابله نیستی
- Varlığın aynası nedir? Yokluk. Ahmak değilsen yokluğu ihtiyar et.
-
هستی اندر نیستی بتوان نمود ** مال داران بر فقیر آرند جود
- Varlık, yoklukta görünebilir. Zenginler, yoksula cömertlik edebilirler.
-
آینهی صافی نان خود گرسنه ست ** سوخته هم آینهی آتش زنه ست
- Ekmeğin saf aynası açtır; kav da çakmak taşının aynasıdır.
-
نیستی و نقص هر جایی که خاست ** آینهی خوبی جملهی پیشههاست
- Bir yerde yokluk ve noksan oldu mu...bu, bütün sanatların güzelliğine aynadır.
-
چون که جامه چست و دوزیده بود ** مظهر فرهنگ درزی چون شود 3205
- Elbise biçilmiş, dikilmiş olursa terzinin mahareti görünebilir mi?
-
ناتراشیده همیباید جذوع ** تا دروگر اصل سازد یا فروع
- Budaklar yontulmamış olmalı ki marangoz onu yontsun, rendelesin... Ondan asla, yahut fer’e ait bir şey yapsın.
-
خواجهی اشکسته بند آن جا رود ** که در آن جا پای اشکسته بود
- Usta kırıkçı nerede ayağı kırılmış varsa oraya gider.