-
تعرج الروح إلیه و الملک ** من عروج الروح یهتز الفلک 3440
- O gün ruh ve melek Tanrı’ya yücelir. Ruhun yücelmesinden gök titrer!
-
همچو طفلان جملهتان دامن سوار ** گوشهی دامنگرفته اسبوار
- Siz ise umumiyetle çocuklar gibi eteğinize binmişsiniz... Ata binmiş gibi eteğinizin ucunu tutmuşsunuz!
-
از حق إن الظن لا يغنی رسید ** مرکب ظن بر فلکها کی دوید
- Tanrı’dan “ Şüphe yok ki zan fayda vermez” hükmü gelmiştir. Zan merkebi nerede gökler koşacak?
-
اغلب الظنین فی ترجیح ذا ** لا تماری الشمس فی توضیحها
- İki türlü zan olursa kuvvet hangisindeyse o tercih edilir. Fakat güneş zuhur etti mi... onun varlığında ve parlaklığında inat edilmez.
-
آن گهی بینید مرکبهای خویش ** مرکبی سازیدهاید از پای خویش
- İşte o zaman bindiğiniz şeyleri görürsünüz; anlarsınız ki ancak ayaklarınıza binmişsiniz...
-
وهم و فکر و حس و ادراک شما ** همچو نی دان مرکب کودک هلا 3445
- Vehmi, fikri, duyguyu, anlayışları sopa gibi çocuk atı bil!
-
علمهای اهل دل حمالشان ** علمهای اهل تن احمالشان
- Gönül ehlinin ilimleri, kendilerini taşır. Ten ehlinin ilimleriyse kendilerine yüktür.
-
علم چون بر دل زند یاری شود ** علم چون بر تن زند باری شود
- Gönle uran, adamı gönül ehli yapan ilim; insana fayda verir. Yalnız tene tesir eden, insana mal olmayan ilim yükten ibarettir.
-
گفت ایزد یحمل اسفاره ** بار باشد علم کان نبود ز هو
- Tanrı “ Yahmilü esfâra-Tevrat’ı bilip onunla amel etmeyen kitap taşıyan eşeğe benzer” dedi. Tanrı’dan olmayan bilgi yüktür.
-
علم کان نبود ز هو بیواسطه ** آن نپاید همچو رنگ ماشطه
- Tanrı’dan vasıtasız olarak verilmeyen ilim, gelini süsleyen kadının ona sürdüğü renk gibi diri kalmaz, uçup gider.