English    Türkçe    فارسی   

1
3487-3496

  • گر چه آن صورت نگنجد در فلک ** نه به عرش و فرش و دریا و سمک‌‌
  • O suret göğe, arşa, ferşe, denizlere, ta en yüce gökten, denizin dibindeki balığa kadar hiçbir şeye sığmaz.
  • ز آن که محدود است و معدود است آن ** آینه‌‌ی دل را نباشد حد بدان‌‌
  • Çünkü bütün bunların hududu, sayısı vardır. Halbuki gönül aynasının hududu yoktur.
  • عقل اینجا ساکت آمد یا مضل ** ز آنکه دل با اوست یا خود اوست دل‌‌
  • Burada akıl, ya susar, yahut şaşırıp kalır. Sebebi de şu : Gönül mü Tanrı’dır, Tanrı mı gönül?
  • عکس هر نقشی نتابد تا ابد ** جز ز دل هم با عدد هم بی‌‌عدد 3490
  • Hem sayılı hem sayısız olan (hem kesrete dalan, hem vahdeti bulan) gönülden başka bir nakşın aksi geçip gider, ebedî değildir.
  • تا ابد هر نقش نو کاید بر او ** می‌‌نماید بی‌‌حجابی اندر او
  • Fakat ezelden ebede kadar zuhur ede gelen her yeni nakış, gönle akseder, orada perdesiz, apaçık surette tecilli eder.
  • اهل صیقل رسته‌‌اند از بوی و رنگ ** هر دمی بینند خوبی بی‌‌درنگ‌‌
  • Gönüllerini cilâlamış olanlar; renkten, kokudan kurtulmuşlardır. Her nefeste zahmetsizce bir güzellik görürler.
  • نقش و قشر علم را بگذاشتند ** رایت عین الیقین افراشتند
  • Onlar, ilmin kabuğundaki nakşı bırakmışlar, Aynel yakîn bayrağını kaldırmışlardır.
  • رفت فکر و روشنایی یافتند ** نحر و بحر آشنایی یافتند
  • Düşünceyi bırakmışlar, âşinalık denizini bulmuşlar, bilişikte yok olmuşlardır.
  • مرگ کاین جمله از او در وحشت‌‌اند ** می‌‌کنند این قوم بر وی ریشخند 3495
  • Herkes ölümden ürker, korkar. Bu kavimse ona bıyık altından gülmektedir.
  • کس نیابد بر دل ایشان ظفر ** بر صدف آید ضرر نی بر گهر
  • Kimse onların gönlüne galip gelmez. Sedefe zarar gelir, inciye değil.