-
يؤمنون بالغيب میباید مرا ** ز آن ببستم روزن فانی سرا
- Bana gayba iman edenler gerek... Onun için bu fâni konağın penceresini örttüm.
-
چون شکافم آسمان را در ظهور ** چون بگویم هل تری فیها فطور
- Nasıl izhar eder de gökleri yarar, açarım; eğer hakikatleri meydana korsam, nasıl “ Bunda bir ayıp, bir noksan gördün mü?” diyebilirim?
-
تا در این ظلمت تحری گسترند ** هر کسی رو جانبی میآورند 3630
- Bu karanlıkta arayıp taradıkça herkes, yüzünü bir tarafa çevirir;
-
مدتی معکوس باشد کارها ** شحنه را دزد آورد بر دارها
- İşler bir zaman aksine gider; hırsız, polisi dar ağacına sürükler...
-
تا که بس سلطان و عالی همتی ** بندهی بندهی خود آید مدتی
- Böylece bir nice sultan, bir nice yüce himmetli, bir müddet kendi kuluna kul olur.
-
بندگی در غیب آید خوب و گش ** حفظ غیب آید در استعباد خوش
- Kul, efendisinin huzurunda değilken de kulluğunu korur, itaatten çıkmazsa bu kulluk iyi ve hoş bir kulluktur.
-
کو که مدح شاه گوید پیش او ** تا که در غیبت بود او شرم رو
- Bu padişahın önünde onu öğen kişi nerede, padişah yokken bile ondan utanıp çekinen nerede.
-
قلعه داری کز کنار مملکت ** دور از سلطان و سایهی سلطنت 3635
- Memleket ucunda, padişahtan saltanat sayesinden uzak bir kale dizdarı;
-
پاس دارد قلعه را از دشمنان ** قلعه نفروشد به مال بیکران
- Kaleyi düşmanlardan korur, orasını sayısız mal ve para verse bile satmaz,
-
غایب از شه در کنار ثغرها ** همچو حاضر او نگه دارد وفا
- Padişah orada değilken, hudut boylarında, padişahın huzurundaymış gibi vefakârlıkta bulunursa;