-
پیش شه او به بود از دیگران ** که به خدمت حاضرند و جان فشان
- O dizdar; elbette padişahın yanında, huzurunda bulunan ve can feda eden kişilerden daha değerlidir.
-
پس به غیبت نیم ذرهی حفظ کار ** به که اندر حاضری ز آن صد هزار
- Şu halde yarı zerre miktarı, fakat gaibane emir tutmak; emredicinin huzurunda kulluk etmek ve emrine uymaktan yüz binlerce defa üstündür.
-
طاعت و ایمان کنون محمود شد ** بعد مرگ اندر عیان مردود شد 3640
- Kulluk ve iman, şimdi makbuldür. Fakat ölümden sonra her şey meydana çıkınca inanmak, bir işe yaramaz.
-
چون که غیب و غایب و رو پوش به ** پس لبان بر بند لب خاموش به
- Hakikatın kapalı, örtülü olması ve gayba inanmak daha iyi, daha makbul olunca ağzın kapalı, dudağın yumuk olması elbette iyidir.
-
ای برادر دست وا دار از سخن ** خود خدا پیدا کند علم لدن
- Kardeş, sözden el çek ki bizzat Tanrı, sende Ledün ilmini meydana çıkarsın.
-
بس بود خورشید را رویش گواه ** أی شیء أعظم الشاهد إله
- Güneşin varlığına delil kendisi yeter. Tanrı’dan daha ulu şahit kimdir?
-
نه بگویم چون قرین شد در بیان ** هم خدا و هم ملک هم عالمان
- Hayır... Söyleyeceğim çünkü Kur’an’da şahadet hususunda hep beraberce Tanrı da anılmıştır, melek de âlimler de.
-
یشهد الله و الملک و اهل العلوم ** إنه لا رب إلا من یدوم 3645
- Tanrı da şahadet eder, melekler de, bilgili kişiler de: Şüphe yok ki Rabb, ancak daimî Tanrı’dır...
-
چون گواهی داد حق که بود ملک ** تا شود اندر گواهی مشترک
- Hak, şahadet edince melek kim oluyor ki şahadette Tanrı ile müşterek olsun!
-
ز آن که شعشاع حضور آفتاب ** بر نتابد چشم و دلهای خراب
- Çünkü ziyaya tahammül edemeyen zavallı gözlerle biçare gönüllerin güneşin nuruna ve güneşe takatleri yoktur.