-
او به ظاهر واعظ احکام بود ** لیک در باطن صفیر و دام بود 365
- Görünüşte din hükümlerini anlatıyordu; fakat bu anlatış, hakikatte onları avlamak için ıslık ve tuzaktı.
-
بهر این بعضی صحابه از رسول ** ملتمس بودند مکر نفس غول
- Bunun için (gizli hileyi anlamak müşkül olduğundan) bazı Eshab, Peygamber’den, azgın ve hilekâr nefsin hilesini sorarlar;
-
کاو چه آمیزد ز اغراض نهان ** در عبادتها و در اخلاص جان
- “ Nefis, ibadetlere ve candan gelen ihlâsa gizli garezlerden ne karıştırır?” derlerdi.
-
فضل طاعت را نجستندی از او ** عیب ظاهر را بجستندی که کو
- Peygamber’den ibadetin faziletini ve sevabını arayıp sormazlar; ”Apaçık ayıp hangisidir?” diye kötü huyları sorarlardı.
-
مو به مو و ذره ذره مکر نفس ** میشناسیدند چون گل از کرفس
- Gülü, kerevizden fark edercesine kıldan kıla, zerreden zerreye nefis hilesini tanır, bilirlerdi.
-
موشکافان صحابه هم در آن ** وعظ ایشان خیره گشتندی به جان 370
- Eshab’ın kılı kırk yaranları, umumiyetle o vaiz ve beyana hayran olurlardı.
-
متابعت نصارا وزیر را
- Hıristiyanların vezire uymaları
-
دل بدو دادند ترسایان تمام ** خود چه باشد قوت تقلید عام
- Hıristiyanlar tamamıyla ona gönül verdiler. Zaten avamın taklidinin kuvveti ne olabilir ki?
-
در درون سینه مهرش کاشتند ** نایب عیساش میپنداشتند
- Kalplerinin içine onun muhabbetini ektiler, onu İsa’nın halifesi sandılar.
-
او به سر دجال یک چشم لعین ** ای خدا فریادرس نعم المعین
- O ise hakikatte tek gözlü melun Deccâl’dı. Ey Tanrı, feryadımıza yetiş; sen ne güzel yardımcısın!
-
صد هزاران دام و دانه ست ای خدا ** ما چو مرغان حریص بینوا
- Ey Tanrı, yüz binlerce tuzak ve yem var, bizler de yemsiz kalmış halis kuşlar gibiyiz.