English    Türkçe    فارسی   

1
3652-3661

  • ز اجنحه‌‌ی نور ثلاث او رباع ** بر مراتب هر ملک را آن شعاع‌‌
  • O şûle; üçer, dörder kanatlı meleklerin her birine, mertebelerine göre vurmakta, onları nurlandırmaktadır.
  • همچو پرهای عقول انسیان ** که بسی فرق است شان اندر میان‌‌
  • Meleklerin kanatları insanların akıl kanatlarına benzer. İnsanların akılları arasında da çok fark vardır.
  • پس قرین هر بشر در نیک و بد ** آن ملک باشد که مانندش بود
  • İyilikte olsun, kötülükte olsun her insana kendisine benzer bir melek arkadaştır.
  • چشم اعمش چون که خور را بر نتافت ** اختر او را شمع شد تا ره بیافت‌‌ 3655
  • Gözü tahammül edemediği için çipile, yıldız ışık verir, o da bu suretle yol bulur.
  • گفتن پیغامبر علیه السلام مر زید را که این سر را فاش تر از این مگو و متابعت نگاه دار
  • Peygamber Sallâllahu Aleyhi Vesellem’in Zeyd’e “Bunun sırrını faşetme; gözet!” demesi
  • گفت پیغمبر که اصحابی نجوم ** رهروان را شمع و شیطان را رجوم‌‌
  • Peygamber “ Sahabem yıldızlar gibi yola gidenlere ışık, şeytanlara taştır” dedi.
  • هر کسی را گر بدی آن چشم و زور ** کاو گرفتی ز آفتاب چرخ نور
  • Herkes uzaktan görebilseydi gökyüzündeki güneşle nurlanırdı.
  • کی ستاره حاجت استی ای ذلیل ** که بدی بر نور خورشید او دلیل‌‌
  • Ve ey aşağılık kişi, güneşin nuruna delalet etmek üzere yıldıza ne lûzum kalırdı?
  • ماه می‌‌گوید به خاک و ابر و فی ** من بشر بودم ولی یوحی الی‌‌
  • Ay; buluta, toprağa ve gölge der ki: “Ben de sizin gibi insanım. Ancak bana vahiy geliyor.
  • چون شما تاریک بودم در نهاد ** وحی خورشیدم چنین نوری بداد 3660
  • Ben de yaratılışta sizin gibi karanlıktım. Fakat vahiy güneşi, bana böyle bir nur verdi.
  • ظلمتی دارم به نسبت با شموس ** نور دارم بهر ظلمات نفوس‌‌
  • Güneşlere nispetle biraz karanlığım, fakat insanların karanlıklarına nispetle nurluyum.