-
شد حواس و نطق با پایان ما ** محو نور دانش سلطان ما
- Duygularımızla sonu gelmeyen sözümüz, sultanımızın bilgi nurunda mahvoldu.
-
حسها و عقلهاشان در درون ** موج در موج لدينا محضرون
- (Bu mazhariyete erenlerin) duygularıyla akılları iç âlemde “Ledeynâ Muhdarûn” denizinde dalgalanmakta, dalga dalga üstüne, çoşup durmaktadır.
-
چون شب آمد باز وقت بار شد ** انجم پنهان شده بر کار شد
- Fakat gece olunca gene teklif ve icazet vakti gelir; gizlenmiş yıldızlar işlerine, güçlerine koyulurlar.
-
بیهشان را وادهد حق هوشها ** حلقه حلقه حلقهها در گوشها
- Tanrı akılsızların akıllarını kulaklarında halka halka küpeler olduğu halde geri verir.
-
پای کوبان دست افشان در ثنا ** ناز نازان ربنا أحییتنا 3675
- Hepsi hamdüsena ederek ayaklarını vurur, ellerini çırpar, nazlı nazlı “Rabbimiz bizi dirilttin bize hayat verdin” derler.
-
آن جلود و آن عظام ریخته ** فارسان گشته غبار انگیخته
- O çürümüş deriler, dökülmüş kemikler, yerden tozlar koparan atlılar kesilir;
-
حمله آرند از عدم سوی وجود ** در قیامت هم شکور و هم کنود
- Kıyamet günü, şükrederek, yahut kâfir olarak yokluktan varlığa hamle ederler.
-
سر چه میپیچی کنی نادیدهای ** در عدم ز اول نه سرپیچیدهای
- Niçin başını çevirir, görmezlikten gelirsin? Önce yoklukta da böyle baş çevirmemiş miydin?
-
در عدم افشرده بودی پای خویش ** که مرا که بر کند از جای خویش
- “Beni nerede yerimden tedirgin edecek? Deyip yoklukta da böyle ayağını diremiştin.
-
مینبینی صنع ربانیت را ** که کشید او موی پیشانیت را 3680
- Tanrı’nın sun’u; görmüyor musun? Nasıl seni alnındaki perçemden tutup çekerek: