-
در غزا بر پهلوانی دست یافت ** زود شمشیری بر آورد و شتافت
- Savaşta bir yiğiti atletti, hemen kılıcını çekip üstüne saldırdı.
-
او خدو انداخت در روی علی ** افتخار هر نبی و هر ولی
- O, her peygamberin, her velînin öğündüğü Ali’nin yüzüne tükürdü.
-
آن خدو زد بر رخی که روی ماه ** سجده آرد پیش او در سجدهگاه
- Bir yüze tükürdü ki ay, secde yerinde o yüze secde eder.
-
در زمان انداخت شمشیر آن علی ** کرد او اندر غزایش کاهلی 3725
- Ali, derhal kılıcı elinden attı, onunla savaşmadan vazgeçti.
-
گشت حیران آن مبارز زین عمل ** وز نمودن عفو و رحمت بیمحل
- O savaşçı er, bu işe, bu yersiz af ve merhamete şaşıp kaldı.
-
گفت بر من تیغ تیز افراشتی ** از چه افکندی مرا بگذاشتی
- Dedi ki: “Bana keskin kılıcını kaldırmıştın, neden kılıcı indirdin ve beni bıraktın?
-
آن چه دیدی بهتر از پیکار من ** تا شدی تو سست در اشکار من
- Benimle savaşmadan daha âlâ ne gördün de beni avlamadan vazgeçtin?
-
آن چه دیدی که چنین خشمت نشست ** تا چنان برقی نمود و باز جست
- Ne gördün ki bu derecede kızgınken kızgınlığın yatıştı; böyle bir şimşek çaktı, sonra sönüverdi?
-
آن چه دیدی که مرا ز آن عکس دید ** در دل و جان شعله ای آمد پدید 3730
- Ne gördün? O gördüğün şeyin aksi bana da vurdu; gönlümde, canımda bir şûle parladı.
-
آن چه دیدی برتر از کون و مکان ** که به از جان بود و بخشیدیم جان
- Kevinden, mekândan yüce, candan daha iyi neydi o gördüğün ki bize can bağışladı?