-
اقتلونی یا ثقاتی لائما ** إن فی قتلی حیاتی دایما
- Ey inandığım, itimat ettiğim kişiler! Beni kınayın ve öldürün. Şüphe yok, benim ebedî hayatım öldürülmemdedir.
-
إن فی موتی حیاتی یا فتی ** کم أفارق موطنی حتی متی 3935
- Ey yiğit! Hayatım, mutlaka ölümdedir. Ne zamana kadar yurdumdan ayrı kalacağım?
-
فرقتی لو لم تکن فی ذا السکون ** لم یقل إنا إليه راجعون
- Bu âlemde durmaklığım, ayrılık olmasaydı (öldüğümüz zaman) “Biz, şüphe yok, Tanrı’ya dönenleriz” denmezdi.
-
راجع آن باشد که باز آید به شهر ** سوی وحدت آید از تفریق دهر
- Dönen kişi; ayrıldığı şehre tekrar gelen kişidir; zamanın ayırışından kurtulup birliğe erişendir.
-
افتادن رکابدار هر باری پیش علی کرم الله وجهه که ای امیر المؤمنین از بهر خدا مرا بکش و از این قضا برهان
- Seyisin "Emir-ül Müminîn, beni öldür ve bu kazadan kurtar” diye ayaklarına kapanması
-
باز آمد کای علی زودم بکش ** تا نبینم آن دم و وقت ترش
- Seyis tekrar gelerek “Ya Ali, beni tez öldür ki o kötü vakti, o fena zamanı görmeyeyim.
-
من حلالت میکنم خونم بریز ** تا نبیند چشم من آن رستخیز
- Sana helâl ediyorum, kanımı dök ki gözüm o kıyameti görmesin” dedi.
-
گفتم ار هر ذرهای خونی شود ** خنجر اندر کف به قصد تو رود 3940
- Dedim ki: Eğer her zerre bir kanlı, bir katil olsa da elinde hançer olarak senin kastına yürüse.
-
یک سر مو از تو نتواند برید ** چون قلم بر تو چنان خطی کشید
- Yine senin bir tek kılını kesemez. Çünkü kader kalemi böyle yazmıştır; sen beni öldüreceksin.
-
لیک بیغم شو شفیع تو منم ** خواجهی روحم نه مملوک تنم
- Fakat tasalanma, senin şefaatçin benim. Ben ruhun eri ve sultanıyım, ten kulu değil!
-
پیش من این تن ندارد قیمتی ** بیتن خویشم فتی ابن الفتی
- Yanımda bu tenin kıymeti yok; ten kaydına düşmeyen bir er oğlu erim.