خویشتن آراسته از بهر او ** خود و را پروای غیر دوست کو
Hepsi kendilerini, onun için bezemişti, fakat onda sevgiliye aşktan, sevgiliye meyil ve muhabbetten başka bir heva ve heves nerede ki:
آن چنان پر گشته از اجلال حق ** که در او هم ره نیابد آل حق
O, Tanrı ululuğuyla, Tanrı celâliyle öyle dolmuştur ki bu dereceye, bu makama Tanrı ehli bile yol bulamaz.
لا یسع فینا نبی مرسل ** و الملک و الروح ایضا فاعقلوا
“Bizim makamımıza ne bir şeriat sahibi peygamber erişebilir, ne melek, hattâ ne de ruh” dedi. Artık düşünün anlayın!
گفت ما زاغیم همچون زاغ نه ** مست صباغیم مست باغ نه
“Göz Tanrı’dan başka bir yere şaşmadı, meyletmedi” sırrına mazharız, karga değiliz; âlemi renk renk boyayan Tanrı sarhoşuyuz; bağın bahçenin sarhoşu değil” buyurdu!
چون که مخزنهای افلاک و عقول ** چون خسی آمد بر چشم رسول3955
Göklerin, akılların hazineleri bile Peygamber’in gözüne bir çöp kadar ehemmiyetsiz görünürse.
پس چه باشد مکه و شام و عراق ** که نماید او نبرد و اشتیاق
Artık Mekke, Şam ve Irak ne oluyor ki onlar için savaşsın, onlara iştiyak çeksin!
آن گمان بر وی ضمیر بد کند ** که قیاس از جهل و حرص خود کند
Ancak gönlü kötü olan, onun işlerini kendi bilgisizliğine, kendi hırsına göre mukayese eden kişi onun hakkında böyle bir şüpheye düşer.
آبگینهی زرد چون سازی نقاب ** زرد بینی جمله نور آفتاب
Sarı camdan bakarsan güneşin nurunu sapsarı görürsün.
بشکن آن شیشهی کبود و زرد را ** تا شناسی گرد را و مرد را
O gök ve sarı camı kır da eri ve tozu gör!
گرد فارس گرد سر افراشته ** گرد را تو مرد حق پنداشته3960
Atlı bir er, atını koştururken tozu dumana katar, etrafta bir tozdur kalkar. Sen, tozu Tanrı eri sanırsın.