-
نقش حق را هم به امر حق شکن ** بر زجاجهی دوست سنگ دوست زن
- Tanrı’nın nakışını yine Tanrı eliyle kır; sevgilinin camına sevgilinin taşını at!”
-
گبر این بشنید و نوری شد پدید ** در دل او تا که زناری برید 3980
- Kâfir bu sözü işitti, gönlünde öyle bir nur zuhur etti ki zünnarını kesti.
-
گفت من تخم جفا میکاشتم ** من ترا نوعی دگر پنداشتم
- “Ben, cefa tohumunu ekmiştim, seni başka türlü sanıyordum.
-
تو ترازوی احد خو بودهای ** بل زبانهی هر ترازو بودهای
- Halbuki sen Tanrı huylu bir teraziymişsin, hattâ her terazinin oku senmişsin!
-
تو تبار و اصل و خویشم بودهای ** تو فروغ شمع کیشم بودهای
- Meğer sen benim soyum sopummuşsun; meğer çırağımın, dinimin aydınlığı senmişsin!
-
من غلام آن چراغ چشم جو ** که چراغت روشنی پذرفت از او
- Ben o görür göz arayan çırağın kulu, kölesiyim ki senin çırağın da ondan nurlanmış, aydınlanmıştır...
-
من غلام موج آن دریای نور ** که چنین گوهر بر آرد در ظهور 3985
- Ben, o nur denizinin kulu, kurbanıyım ki böyle bir inci izhar eder.
-
عرضه کن بر من شهادت را که من ** مر ترا دیدم سرافراز زمن
- Bana kelime-i şahadeti söyle, bende söyleyeyim ki seni zamanın en yücesi gördüm” dedi.
-
قرب پنجه کس ز خویش و قوم او ** عاشقانه سوی دین کردند رو
- Onlar beraber akrabasından, kavminden elli kişiye yakın kimse de âşıkçasına dine yüz tuttular, müslüman oldular.
-
او به تیغ حلم چندین حلق را ** وا خرید از تیغ و چندین خلق را
- Ali, ilim kılıcıyla bu kadar boğazı, bu kadar halkı kılıçtan kurtardı.