-
من غلام موج آن دریای نور ** که چنین گوهر بر آرد در ظهور 3985
- Ben, o nur denizinin kulu, kurbanıyım ki böyle bir inci izhar eder.
-
عرضه کن بر من شهادت را که من ** مر ترا دیدم سرافراز زمن
- Bana kelime-i şahadeti söyle, bende söyleyeyim ki seni zamanın en yücesi gördüm” dedi.
-
قرب پنجه کس ز خویش و قوم او ** عاشقانه سوی دین کردند رو
- Onlar beraber akrabasından, kavminden elli kişiye yakın kimse de âşıkçasına dine yüz tuttular, müslüman oldular.
-
او به تیغ حلم چندین حلق را ** وا خرید از تیغ و چندین خلق را
- Ali, ilim kılıcıyla bu kadar boğazı, bu kadar halkı kılıçtan kurtardı.
-
تیغ حلم از تیغ آهن تیزتر ** بل ز صد لشکر ظفر انگیزتر
- Hilim kılıcı, demir kılıçtan daha keskin, hattâ yüzlerce ordudan daha galip, daha üstündür.
-
ای دریغا لقمهای دو خورده شد ** جوشش فکرت از آن افسرده شد 3990
- Yazıklar olsun ki iki lokmacık yendi de bu yüzden fikir çoşkunluğu dondu, yatıştı.
-
گندمی خورشید آدم را کسوف ** چون ذنب شعشاع بدری را خسوف
- Bir buğday tanesi, Âdem Peygamberin güneşinin tutulmasına... Arzın, güneş ile ay arasına girmesi, dolunayın kararmasına sebep oldu.
-
اینت لطف دل که از یک مشت گل ** ماه او چون میشود پروین گسل
- İşte sana gönlün letafeti! Bir avuç balçıktan (bir iki lokma ekmekten) ay darmadağın bir hale gelmekte!
-
نان چو معنی بود خوردش سود بود ** چون که صورت گشت انگیزد جحود
- Ekmek manevi olursa yenmesinde fayda var. Fakat bildiğimiz ekmeğin faydası yok, kalbi daraltıyor.
-
همچو خار سبز کاشتر میخورد ** ز ان خورش صد نفع و لذت میبرد
- Manevi ekmek, yeşil diken gibi... deve yiyince yüz türlü fayda, yüzlerce lezzet bulmakta.