-
نکتهها میگفت او آمیخته ** در جلاب قند زهری ریخته
- O, garezle karışık lâtif sözler söylemekte, gül sulu şeker şerbetinin içine zehir dökmekteydi.
-
ظاهرش میگفت در ره چیست شو ** وز اثر میگفت جان را سست شو
- Sözünün dış yüzü, yolda çevik ol, diyordu. Ardından da cana, gevşek ol demekteydi.
-
ظاهر نقره گر اسپید است و نو ** دست و جامه می سیه گردد ازو
- Gümüşün dışı ak ve berraksa da el ve elbise ondan katran gibi bir hale hale gelir.
-
آتش ار چه سرخ روی است از شرر ** تو ز فعل او سیه کاری نگر 450
- Ateş, kıvılcımlarıyla kızıl çehreli görünürse de onun yaptığı işin sonundaki karanlığa bak!
-
برق اگر نوری نماید در نظر ** لیک هست از خاصیت دزد بصر
- Yıldırım, bakışta saf bir nurdan ibaret görünür; (fakat) göz nurunu çalmak (gözü kamaştırmak) onun hassasıdır.
-
هر که جز آگاه و صاحب ذوق بود ** گفت او در گردن او طوق بود
- Vezirin sözleri, uyanık ve zevk sahibi olanlardan başkaları için bir boyun halkasıydı (onun sözlerini kabul etmişler, ona uymuşlardı).
-
مدت شش سال در هجران شاه ** شد وزیر اتباع عیسی را پناه
- Vezir, padişahtan altı ay ayrı kaldı, bu müddet zarfında İsa’ya uyanlara penah oldu.
-
دین و دل را کل بدو بسپرد خلق ** پیش امر و حکم او میمرد خلق
- Halk, umumiyetle dinini de, gönlünü de ona ısmarladı. Onun emir ve hükmü önünde herkes, can feda ediyordu.
-
پیغام شاه پنهان با وزیر
- Padişahın vezire gizlice haber göndermesi
-
در میان شاه و او پیغامها ** شاه را پنهان بدو آرامها 455
- Padişahla onun arasında haber gidip geliyordu. Padişah, ona gizlice vahitlerde bulunuyordu.
-
پیش او بنوشت شه کای مقبلم ** وقت آمد زود فارغ کن دلم
- Padişah “Ey devletli vezirim, vakit geldi, kalbini gamdan tez kurtar” diye mektup yazdı.