-
صد هزاران بحر و ماهی در وجود ** سجده آرد پیش آن اکرام و جود 505
- Varlık âlemindeki yüz binlerce denizler ve balıklar, o ikram ve ihsan huzurunda secde ederler.
-
چند باران عطا باران شده ** تا بدان آن بحر در افشان شده
- Nice ihsan yağmuru yağdı da deniz, inciler saçıcı bir hale geldi.
-
چند خورشید کرم افروخته ** تا که ابر و بحر جود آموخته
- Nice kerem güneşi nur saçtı da bulut ve deniz, cömertlik öğrendi.
-
پرتو دانش زده بر آب و طین ** تا شده دانه پذیرندهی زمین
- Suya ve toprağa zatının ışığı vurdu da o sebeple yeryüzü, tane ve tohum kabul eder oldu.
-
خاک امین و هر چه در وی کاشتی ** بیخیانت جنس آن برداشتی
- Toprak emindir; ona her ne ekersen ihanet görmeksizin onun cinsini toplar, devşirirsin.
-
این امانت ز آن امانت یافته ست ** کافتاب عدل بر وی تافته ست 510
- Toprak bu eminliği o eminlikten bulmuştur, çünkü adalet güneşi ona nur saçmıştır.
-
تا نشان حق نیارد نو بهار ** خاک سرها را نکرده آشکار
- İlkbahar, Hak fermanı getirmedikçe, toprak sırrını nice açığa vurur?
-
آن جوادی که جمادی را بداد ** این خبرها وین امانت وین سداد
- O, öyle bir cömert ve vericidir ki bu haberleri, bu eminliği ve bu doğruluğu bir cemada, kuru yeryüzüne vermiştir.
-
مر جمادی را کند فضلش خبیر ** عاقلان را کرده قهر او ضریر
- Fâzıl ve ihsanı, kuru toprağı haberdar eder, kahır ve celâli de akıllı insanları kör eyler.
-
جان و دل را طاقت آن جوش نیست ** با که گویم در جهان یک گوش نیست
- Canda, gönülde o coşmaya takat yoktur. Kime söyleyeyim? Cihanda bir tek kulak yok!