-
این جهان محدود آن خود بی حد است ** نقش و صورت پیش ٱن معنی سد است
- Bu âlemin hududu vardır, o âlem ise esasen hadsizdir. Nakış ve suret, o manaya settir, mâniadır.
-
صد هزاران نیزهی فرعون را ** در شکست از موسیی با یک عصا
- Firavunun yüz binlerce mızrağını tek bir Musa’nın bir tanecik asâsıyla kırdı.
-
صد هزاران طب جالینوس بود ** پیش عیسی و دمش افسوس بود
- Yüz binlerce Câlînus’un yüz binlerce hekimlik hünerleri vardı; İsa’nın ve nefesinin yanında bâtıl oldu.
-
صد هزاران دفتر اشعار بود ** پیش حرف امیی آن عار بود
- Yüz binlerce şiir defterleri vardı, bir tek Ümmi’nin kitabına karşı ayıp ve âr haline geldi.
-
با چنین غالب خداوندی کسی ** چون نمیرد گر نباشد او خسی 530
- Aşağılık olmayan kişi böyle galip Tanrı huzurunda niçin ölmesin*
-
بس دل چون کوه را انگیخت او ** مرغ زیرک با دو پا آویخت او
- Çok dağ gibi gönüller kopardı. Kurnaz kuşu, iki ayağından asakoydu.
-
فهم و خاطر تیز کردن نیست راه ** جز شکسته مینگیرد فضل شاه
- Akıl ve zekâda kemale ermekle Tanrı’ya varılmaz. Padişahın fazıl ve ihsanı aczini bilen kişiden başkasını kabul etmez.
-
ای بسا گنج آگنان کنج کاو ** کان خیال اندیش را شد ریش گاو
- Hey gidi hey... Çok köşe, bucak kazıcı ve hazine doldurucular; o kurup duran kişiye, o öküze (vezire) maskara oldular.
-
گاو که بود تا تو ریش او شوی ** خاک چه بود تا حشیش او شوی
- Öküz kimdir ki sen onun maskarası olasın. Toprak nedir ki sen onun otu olasın.
-
چون زنی از کار بد شد روی زرد ** مسخ کرد او را خدا و زهره کرد 535
- Bir kadının kötü işten yüzü sararınca, utanınca Tanrı, onu çarpıp Zühre yıldızı yaptı.