-
اسب همت سوی اختر تاختی ** آدم مسجود را نشناختی 540
- Himmet atını yıldız cihetine sürdün, nücum ilmi ile uğraştın da secde edilmiş Âdem’i tanımadın!
-
آخر آدم زادهای ای ناخلف ** چند پنداری تو پستی را شرف
- Ey hayırsız evlât! Nihayet sen Âdemoğlusun, ne vakte dek alçaklığı şeref sayarsın.
-
چند گویی من بگیرم عالمی ** این جهان را پر کنم از خود همی
- Niceye dek “ben âlemi zapt edeyim, bu cihanı kendi varlığımla doldurayım” dersin?
-
گر جهان پر برف گردد سربهسر ** تاب خور بگدازدش با یک نظر
- Dünyayı baştanbaşa kar kaplasa güneşin harareti, bir görünüşte onu eritir.
-
وزر او و صد وزیر و صد هزار ** نیست گرداند خدا از یک شرار
- O vezirin vebalini de, daha onun gibi yüz binlercesinin vebalini de Tanrı bir kıvılcımla yok eder.
-
عین آن تخییل را حکمت کند ** عین آن زهر آب را شربت کند 545
- O, aslı olmayan hayalleri, tamamıyla hikmet yapar; o, zehirli suyu şerbet haline getirir.
-
آن گمان انگیز را سازد یقین ** مهرها رویاند از اسباب کین
- O zan ve şüphe doğuran sözleri, hakikat ve yakîn haline getirir. Kin ve adavet sebeplerinden dostluk ve muhabbet belirtir.
-
پرورد در آتش ابراهیم را ** ایمنی روح سازد بیم را
- İbrahim’i ateş içinde besler; korkuyu, ruhun emniyeti ve selâmeti yapar.
-
از سبب سوزیش من سوداییام ** در خیالاتش چو سوفسطاییام
- Onun sebep yakıcılığına hayranım. Onun hayallerinde Sofestâî gibiyim!
-
مکر دیگر انگیختن وزیر در اضلال قوم
- Hıristiyanları azdırmak hususunda vezirin başka bir hile kurması
-
مکر دیگر آن وزیر از خود ببست ** وعظ را بگذاشت و در خلوت نشست
- O vezir kendince başka bir hile kurdu. Vaiz ve nasihati bırakıp halvete girdi.