-
عین آن تخییل را حکمت کند ** عین آن زهر آب را شربت کند 545
- O, aslı olmayan hayalleri, tamamıyla hikmet yapar; o, zehirli suyu şerbet haline getirir.
-
آن گمان انگیز را سازد یقین ** مهرها رویاند از اسباب کین
- O zan ve şüphe doğuran sözleri, hakikat ve yakîn haline getirir. Kin ve adavet sebeplerinden dostluk ve muhabbet belirtir.
-
پرورد در آتش ابراهیم را ** ایمنی روح سازد بیم را
- İbrahim’i ateş içinde besler; korkuyu, ruhun emniyeti ve selâmeti yapar.
-
از سبب سوزیش من سوداییام ** در خیالاتش چو سوفسطاییام
- Onun sebep yakıcılığına hayranım. Onun hayallerinde Sofestâî gibiyim!
-
مکر دیگر انگیختن وزیر در اضلال قوم
- Hıristiyanları azdırmak hususunda vezirin başka bir hile kurması
-
مکر دیگر آن وزیر از خود ببست ** وعظ را بگذاشت و در خلوت نشست
- O vezir kendince başka bir hile kurdu. Vaiz ve nasihati bırakıp halvete girdi.
-
در مریدان در فکند از شوق سوز ** بود در خلوت چهل پنجاه روز 550
- Müritleri yakıp yandırdı. Tam kırk, elli gün halvette kaldı.
-
خلق دیوانه شدند از شوق او ** از فراق حال و قال و ذوق او
- Halk onun iştiyakından, hal ve tavrı ile sözünden, sohbetinden uzak düştükleri için deli oldular.
-
لابه و زاری همیکردند و او ** از ریاضت گشته در خلوت دو تو
- Onlar yalvarıp sızlanıyorlardı, vezir ise halvette riyazetten iki büklüm olmuştu.
-
گفته ایشان نیست ما را بیتو نور ** بیعصا کش چون بود احوال کور
- Hepsi birden ”Biz sensiz kötü bir hale düştük, karışıklık içindeyiz. Değneğini yeden birisi olmadıkça körün ahvali ne olur?
-
از سر اکرام و از بهر خدا ** بیش از این ما را مدار از خود جدا
- İnayet et. Allah için olsun, bundan ziyade bizi kendinden ayırma!