-
خلق دیوانه شدند از شوق او ** از فراق حال و قال و ذوق او
- Halk onun iştiyakından, hal ve tavrı ile sözünden, sohbetinden uzak düştükleri için deli oldular.
-
لابه و زاری همیکردند و او ** از ریاضت گشته در خلوت دو تو
- Onlar yalvarıp sızlanıyorlardı, vezir ise halvette riyazetten iki büklüm olmuştu.
-
گفته ایشان نیست ما را بیتو نور ** بیعصا کش چون بود احوال کور
- Hepsi birden ”Biz sensiz kötü bir hale düştük, karışıklık içindeyiz. Değneğini yeden birisi olmadıkça körün ahvali ne olur?
-
از سر اکرام و از بهر خدا ** بیش از این ما را مدار از خود جدا
- İnayet et. Allah için olsun, bundan ziyade bizi kendinden ayırma!
-
ما چو طفلانیم و ما را دایه تو ** بر سر ما گستران آن سایه تو 555
- Bizler çocuk gibiyiz, sen bize dadısın; sen bizim üzerimize o gölgeyi döşe” demişlerdi.
-
گفت جانم از محبان دور نیست ** لیک بیرون آمدن دستور نیست
- Vezir dedi ki: “Ruhum dostlardan uzak değildir. Fakat dışarı çıkmaya izin yok.”
-
آن امیران در شفاعت آمدند ** و آن مریدان در شناعت آمدند
- Emirler rica ve şefaate, müritler dil uzatmaya başladılar:
-
کاین چه بد بختی است ما را ای کریم ** از دل و دین مانده ما بیتو یتیم
- “Ey kerem sahibi! Bu ne kötü talih ki sensiz gönülden de yetim kalmışızdır, dinden de.
-
تو بهانه میکنی و ما ز درد ** میزنیم از سوز دل دمهای سرد
- Sen bahaneler ediyorsun, biz ise dertle yürek yangınlığından soğuk soğuk ah edip duruyoruz.
-
ما به گفتار خوشت خو کردهایم ** ما ز شیر حکمت تو خوردهایم 560
- Biz senin sohbetine alışmışız. Biz senin hikmet sütünle beslenmişiz.