-
چون رسید آن وعدهگاه و روز شد ** آفتاب از شرق، اختر سوز شد
- Vade zamanı gelip gündüz olunca... güneş doğudan görünüp yıldızları yakınca:
-
بود اندر منظره شه منتظر ** تا ببیند آن چه بنمودند سر
- Rüyada kendine gösterdikleri zatı görmek için pencerede bekliyordu.
-
دید شخصی فاضلی پر مایهای ** آفتابی در میان سایهای
- Bir de gördü ki, faziletli, fevkalâde hünerli, bilgili bir kimse, gölge ortasında bir güneş;
-
میرسید از دور مانند هلال ** نیست بود و هست بر شکل خیال
- Uzaktan hilâl gibi erişmekte, yok olduğu halde hayal şeklinde var gibi görünmekte.
-
نیست وش باشد خیال اندر روان ** تو جهانی بر خیالی بین روان 70
- Ruhumuzda da hayal, yok gibidir. Sen bütün bir cihanı hayal üzere yürür gör!
-
بر خیالی صلحشان و جنگشان ** وز خیالی فخرشان و ننگشان
- Onların başları da, savaşları da hayale müstenittir. Öğünmeleri de, utanmaları da bir hayalden ötürüdür.
-
آن خیالاتی که دام اولیاست ** عکس مه رویان بستان خداست
- Evliyanın tuzağı olan o hayaller, Tanrı bahçelerindeki ay çehrelilerin akisleridir.
-
آن خیالی که شه اندر خواب دید ** در رخ مهمان همیآمد پدید
- Padişahın rüyada gördüğü hayal de o misafir pîrin çehresinde görünüp duruyordu.
-
شه به جای حاجبان واپیش رفت ** پیش آن مهمان غیب خویش رفت
- Padişah bizzat mabeyincilerin yerine koştu, o gaipten gelen konuğun huzuruna vardı.
-
هر دو بحری آشنا آموخته ** هر دو جان بیدوختن بر دوخته 75
- Her ikisi de âşinalık (yüzgeçlik) öğrenmiş bir tek denizdi, her ikisi de dikilmeksizin birbirine dikilmiş, bağlanmışlardı.